Duygusal Beynimiz: Bağırsaklarımız

DUYGUSAL BEYNİMİZ: BAĞIRSAKLARIMIZ

Karın bölgesi yani Bağırsaklarımız “ Duygusal Beynimiz” dir.

Duygular karında oluşur ve karında etkili olur…

Birçok bağırsak hastalığı Psikosomatik hastalıklar içinde değerlendirilmektedir. Yani Modern Tıp’da bağırsaklar ve midenin insanın ruhsal durumu ile bağlantılı olduğunu gözlemlemiştir.

Psikolojik sıkıntılar ve duygular özellikle içe dönük insanlarda vücudu etkilemeye başlar, kişi davranışlarını ve duygularını kontrol edemez hale gelir. Yorgunluk, isteksizlik, uyku bozuklukları, karın ağrısı, ciltte ekzema veya benzeri döküntüler, saçların erken yaşta beyazlaması veya dökülmesi gibi belirtiler ortaya çıkar.

Korkular, huzursuzluk, uykusuzluk veya tam tersi aşırı uyku gereksinimi, depresyon, apati, konsantrasyon güçlüğü gibi nöropsikolojik rahatsızlıklarda da bağırsak disfonksiyonları temelde yatan neden olmasa da, katılımcı bir rol oynayarak risk faktör oluşturabilirler.
Bağırsaktaki ortam için önemli bir faktör besinlerin geçiş süresidir. Dışkının geçiş süresi kadar uzun sürerse o kadar fazla çürüme ve mayalanma gerçekleşir. Doğru beslenme şeklinde sağlıklı bir bağırsakta normal geçiş süresi 24 en fazla 36 saattir. Daha uzun geçiş süreleri tıkanma ve birikimlere, sonuçta kronik otointoksikasyona (zehirlenme) neden olurlar. Psişik etkiler isteksizlik,çevresiyle ilgisizlik, kronik yorgunluk, başarı ve konsantrasyon güçlüğü, depresyonlar görülür.

BAĞIRSAK FLORASININ OLUŞUMU VE KORUNMASI

Yeni doğanın bağırsak Florasının kaynağını doğum sırasında yutulan annenin vajinal florası oluşturur. Doğumdan sonraki 48 saatte kolonda Enterobakterler, Stafilokoklar ve Streptokoklar bulunmaktadır. Birinci haftadan sonra Bifidobakterler gaita florasına hakim olmaktadır. Sindirim sistemi florasını stres, iklim, antibiotikler, duygusal faktörler ve yanlış beslenme olumsuz etkilemektedir.

Bağırsak florasının içinde bulunan Candida albicans, Koli bakterileri (Escherichia coli), Streptokoklar, Pseudomonaslar ve Bakteroides’ler fizyolojik ortamda zararsızdır, ancak disbiyotik şartlarda gücü ele geçirince zararlı olabilecek kapasiteye sahip olurlar. Bu mikroorganizmaların birbirlerine olan oranları önemlidir ve bu nedenle korunmalıdır. İnsan kalın bağırsağındaki en önemli simbiyontlar Lactobacillus bifidus ve acidophilustur ki, bunlar da tüm diğerleri gibi anaerobdurlar yani metabolizmaları için oksijensiz bir ortam gereklidir. Görevleri karbonhidratları parçalayarak laktik asit üretmek ve kendi zayıf asidik, ortamlarını yaratmaktır.

Eğer besinler liften zengin ise (vejetaryen beslenme) barsak ortamı sağlam kalır ve kendini sabit tutar. Sayısal varlıkları yeterli olduğunda patojen mikroplara karşı iyi bir savunma sağlarlar. Barsak mukozası bağırsağa özgü bağışıklık ve lenf sisteminin koruyucu örtüsüdür, bunun yanı sıra bağırsak simbiyontları vücut savunma mekanizmasının taşıyıcı faktörleridirler ve organizmanın görev dengesinin sağlanmasında stratejik bir rol oynarlar.

Erişkin bir insanın bağırsağında 100 trilyon faydalı bakteri ve mantar bulunur, bunlar yaklaşık 700 gr. ağırlığındadır. Bağırsakta bulunan mikroorganizmaların sayısı insan hücre sayısının 10 katı kadardır. Çeşit olarak ise sayıları 500’ün üzerinde olan bu bakteriler ve mantarlar, 400-500 m2. büyüklüğünde bir yüzey oluşturan bağırsak mukozasını koruyucu bir tabaka halinde kaplar ve normal bağırsak florasını oluştururlar.

Bağırsak Florasının Bozulmasının Başlıca Nedenleri:

  • Karbonhidrattan zengin gıdalar
  • Rafine gıdalar ve hazır yiyecekler
  • Çeşitli toksinler
  • Antibiyotikler
  • Sezaryen ile doğumlar
  • İklim değişikliği

Mikrobiolojik Tıp :

Eğer sorun bağırsak mikroflorasının bozulması ise öncelikli olarak flora dengesinin sağlanması gerekir. Floranın durumunu çok geniş kapsamlı bir gaita analizi yaptırarak öğrenebiliriz, bunun sonucunda mikrobiyolojik denge ve bazı biyokimyasal veriler hakkında bilgi ediniriz.

Sindirim sisteminin mikroflorasının oluşturulması :

Probiotikler bağırsaktaki bakteriyel dengeyi geliştirerek flora’ya katkıda bulunmakta ve yarışma yoluyla reseptörlere bağlanarak patojen ajanlara yer bırakmamakta ve dışkı ile atılmalarını sağlamaktadır. Probiotik olarak kullanılan bakterilerin barsak florasından elde edilmiş, canlı, mide ve safra asitlerine dayanıklı olmaları ve barsak hücrelerine uyum sağlama, kolonizasyon yeteneğine sahip olabilmeleri gerekmektedir. Ayrıca antibiotiklerle alındıklarında etkilerini sürdürebilmelilerdir. Probiotiklerin besinsel kaynakları Laktobasiller, Bifidobakteriler, Enterokoklar ve Streptokokların kullanıldığı fermente yoğurtlar, peynir, turşu, ekmek, bira, şarap, kımız ve kefirdir.

Prebiotikler ise non-patojen kolon bakterilerinin aktivitelerini arttıran, kolonizasyonlarını kolaylaştıran, fermente olabilen, sindirilmeyen karbonhidratlardır. Bir disakkarit olan laktuloz, inülin, oligosakkaritler maltoz, soya, ksiloz, oligofruktoz ve galaktoz içeren kurubaklagiller prebiotiklerin besinsel kaynaklarıdır. Bir porsiyon pırasa yemeği, bir küçük boy soğan ve sarımsak, bir küçük boy muz günlük prebiotik gereksinimini karşılamaktadır. Anne sütüde içerdiği oligosakkaritler nedeniyle çok önemli bir prebiotikdir.

Beslenmenin Düzenlenmesi :

Günümüzde beslenme alışkanlıkları çok değişmiştir. Çoğu insan masa başında çalışıyor, çeşitli makineler iş ve ev hayatımızı kolaylaştırdı ancak günlük hareket kapasitemizi en aza indirmemize sebep oldular, ulaşım araçları çoğaldı ve artık hiç yürümez hale geldik. Gittikçe artan çalışma temposu ve aile bireylerinin hepsinin çalışma ve öğrenim hayatının içinde olmaları nedeniyle artık yemek pişirmeye, salata yapmaya hatta alış-veriş yapmaya zaman yok. Hazır yemek bulmak ise artık çok kolay!

Genellikle çok fazla yağlı, fazla tuzlu, fazla tatlı ve proteini yüksek gıdalar tüketiyoruz. Meyve, sebze ve tahıllı gıdaların yerini fast food ürünleri, konserveler, hazır bol yağlı yiyecekler, tatlılar ve reddetmesi son derece güç hamur işleri almıştır.

Konsantre nişasta ve protein besinlerinden oluşan dışkı barsak’ta yapışıp katılaşarak barsak ceplerinde (haustralar) birikmeye meyillidir. Liften fakir aşırı konsantre beslenen (nişasta, yağ, protein, rafine besinler ve pişirilmiş besinler), yeterince sıvı almayan insanların bağırsaklarında kilolarca ağırlıkta birikim olabilir.

Konstipasyon tedavisinde anahtar diyetin düzenlenmesidir. Bunda genel kural ise su ve lifli yiyecek alımının arttırılması, süt ürünleri, kahve, çay ve alkol gibi kabızlık yapıcı ajanların azaltılmasıdır. Diyette lif kaynağı meyve, sebze ve tahıllardır. En önemli basamak ise hastanın sıvı alımıdır. Günde en az 8 bardak, 1,5-2 lt. su içilmelidir.

Diyet ile Normal Bağırsak Florası Nasıl Sağlanır?

Un ve şekerden fakir, sebze, meyve, et ve yumurta gibi doğal gıdalardan zengin bir diyet bağırsak florasının koruyuculuğunu artırır. Fermantasyon ürünleri (turşu, yoğurt, peynir, sirke, tuzlama yiyecekler) bağırsak florasında bulunan probiyotikleri artırırlar. Pastörizasyon, gıdalardaki probiyotikleri büyük ölçüde tahrip eder!! Probiyotikten en zengin gıdalar anne sütü ve yoğurttur.

Süt ve yoğurt tüketirken dikkat edilecek noktalar şunlardır: Mümkünse temiz günlük mandra sütü tüketilmelidir. Bunun için en iyi seçenek günlük pastörize şişe sütleridir. Uzun ömürlü homojenize kutu sütlerini kesinlikle kullanmayınız. Sadece ekşiyen ve/veya kesilen süt ve yoğurtları yiyiniz. Bulamazsanız kendiniz yapınız; hem daha ucuz hem de daha sağlıklıdır.

Dr. Demet Erdoğan

Kaynak: http://www.akupunktur.gen.tr/component/content/article/42.html

Yorumlar (0)
Yorum ekle