Ulseratıf Kolit ve Crohn Hastalarında Yaşam Kalitesi, Anksiyete ve Depresyon
T.C. Sağlık Bakanlığı
Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi
Aile Hekimliği Koordinatrtğj
Şef: DcçDr. Mustafa YENİGÜN
Tez Danışmanı: DoçDr. Mehmet KENDİR
Ulseratıf Kolit Ve Crohn Hastalarında Yaşam Kalitesi, Anksiyete Ve Depresyon
UZMANLIK TEZİ
Dr. Merva BİBER TANRISEVER
İstanbul-2009
ÖNSÖZ
Uzmanlık eğitimim süresince gösterdiği ilgi ve yardımlarından ötürü Aile Hekimliği Kliniği Koodinatörü 4.Dahiliye Kliniği Şefi Sn. Doç.Dr. Mustafa YENİGÜN’e, yaptığım rotasyonlarda klinik bilgi ve tecrübelerinden faydalandığım değerli hocalarım;
1.Dahiliye Klinik Şefi Sn.Doç.Dr. Mehmet KENDİR ve Şef Muavini Sn. Dr. Taner ALİOĞLUN’a, 1.Dahiliye Kliniği Başasistanı Sn. Dr. Zeynep Ermiş KARAAALİ’ye, Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Klinik Şefi Sn. Prof.Dr. Murat ELEVLİ’ye ve Şef Muavini Sn. Dr. Nilgün SELÇUK’a, Kadın Hastalıkları ve Doğum Klinik Şefi Sn. Op. Dr. Ahmet ÇETİN’e, 1.Cerrahi Klinik Şef Vekili Sn. Prof. Dr. Mehmet MİHMANLI’ya ve Şef Muavinleri Sn. Doç.Dr. Haldun SUNAR ve Op. Dr. Muzaffer AKINCI’ya, Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları Hastanesi Başhekimi ve Psikiyatri Şefi Doç.Dr. Medaim YANIK’a ve Şef Muavini Sn. Dr. Kırkor KAMBERYAN’a, tüm rotasyonlarım süresince birlikte çalıştığım Uzmanlarıma, asistan arkadaşlarıma, hemşirelerimize ve personellerimize teşekkürlerimi sunarım.
Bugünlere gelmemde büyük emeği olan aileme, desteğini herzaman yanımda hissettiğim sevgili eşime ve neşe kaynağım olan biricik oğluma sonsuz teşekkür ederim.
Dr. Merva BİBER TANRISEVER
İstanbul 2009
İÇİNDEKİLER
- KISALTMALAR…………………………………………………………………………………….. IV
- GİRİŞ ve AMA?……………………………………………………………………………………. V
- GENEL BİLGİLER………………………………………………………………………………… 1
3.1. Üseratif…………………………………………………………………………….. Kolit….. 4
3.2. Crohn Hastalığı…………………………………………………………………….. 10
3.3. Tedavi……………………………………………………………………………………………. 16
3.4. Yaşam Kalitesi………………………………………………………………………………… 21
3.5. Depresyon……………………………………………………………………………………… 25
3.6. Anksiyete……………………………………………………………………………………….. 31
- MATERYAL VE METOD………………………………………………………………………… 37
- BULGULAR ………………………………………………………………………………………….. 40
- TARTIŞMA……………………………………………………………………………………………. 53
- SONUÇ………………………………………………………………………………………………… 60
- EKLER………………………………………………………………………………………………….. 62
- KAYNAKLAR………………………………………………………………………………………… 70
KISALTMALAR:
5- ASA: 5- Amino Salisilik Asit ALP: Alkalen Fosfataz
ASCA: Antisaccharomyces Cerevisiase Antikor
CH: Crohn Hastalığı
CRP: C Reaktif Protein
GGT. Gama Glutamil Transferaz
GM-CSF: Granüosit Makrofaj Koloni sitimüle edici fakör
HAD: Hastane Anksiyete ve DepresyonöÇeği
HLA: İnsan lokosit antijeni
IL: İntertkin
İBH: İnflamatuvar Barsak Hastalığı KS: Kortikosteroid
P-ANCA: Perirtkleer Anitrttrofil Sitoplazmik Antikor
SD: Standart Sapma
SF- 36: Short Form 36
TGF-B: Transforming Growth Fakör-B
TNF: Tmr Nekroz fakör
ÜK:Ülseratif Kolit
WHO: Dünya SağlıkÖgij
GİRİŞ ve AMAÇ
İnflamatuar Barsak Hastalığı (İBH) idiopatik ve kronik bir barsak enflamasyonu olup, remisyon ve relapslarla seyreder. İBH 15-35 yaşları arasında en yksek insidansa sahip olup yaşam süecinin çok aktif bir (önemini kapsamaktadır. Bu dönemde insanların hayatında eğitim, kariyer ve evlilik gibiçok önemli olaylar yer almaktadır. Bu nedenle İBH, hastaların, iş, aile, evlilik yaşamı, sosyal ilişkileri, sosyal faaliyetleri, emosyonel fonksiyonlarını ve yaşam kalitesini etkilemektedir. Artık semptomlardan arınma ve fonksiyonların tam olarak yapılabilmesi, yaşam kalitesini belirleyen yeni bir kavram olarak kronik hastalıkların değerlendirilmesindeönemli bir yer tutmaktadır. İBH’nın kronikliği ve hastaların yaşam kalitesini etkilediği biçokçal ışmada gösterilmiştir.
İBH’nın tipik semptomları olan diyare, rektal kanama, karın ağrısı, şişkinlik, gibi semptomların hem hastaların kontrolü dışında olması hem de özellikle aktivasyon dönemlerinde hastayı aşırı rahatsız etmesi ve toplumla olan ilişkilerinde karşılaştıkları gglkderi artırması vb. nedenlerle yaşam kalitesi, anksiyete ve depresyonüzerinde etkisi olduğu biçok araştırmada gözlemlenmiştir.
Yapılan çalışmalarda hastalığın kronik bir seyir izlemesi, hastalarda hastalığın her an aktive olabileceği endişesinin olması ve ileride cerrahi müdahalelere maruz kalabileceği cüışjncesinin olması hastada yoğun anksiyete duygularının yaşanmasına ve gelecekle ilgili cüışjncelerinde karamsar bir tutum sergilemesine neden olmaktadır. Bu durum ise hastayı anksiyete ve depresyon açısından riskli bir süece sokmaktadır.
Bu çalışmada İBH’lı hastalarda yaşam kalitesinin öÇmesi ve değerlendirilmesi, anksiyete ve depresyonun varlığının ve düzeylerinin saptanması, bunların birbirleriyle etkileşimleri,Ülseratif Kolit ve Crohn arasındaki farkların, sigara ve alkol gibi alışkanlıkların yaşam kalitesi, anksiyete ve depresyon üzerindeki etkileri ve demografik faktörlerle nasıl bir ilişki içerisinde oldukları konusundaki bilimsel literatüre katk ıda bulunmak amajlanm ıştır.
GENEL BİLGİLER İNFLAMATUVAR BARSAK HASTALIKLARI
Tanım; İnflamatuvar barsak hastalıkları (İBH), idiyopatik ve kronik bir barsak enflamasyonudur. Bu hastalıklar klinik, endoskopik ve histolojik özellikleri ile tespit edilebilir. Üseratif Kolit JK) genel olarak kolonu tutar, mukoza ve submukozaya sınırlı kalır ve gerektiğinde cerrahi olarak tedavi edilir. Crohn hastalığı ise ağızdan anüse kadar üm sindirim kanalını tutabilir, barsağın üm tabakaları hastalığa katılır ve cerrahi tedavi sadece komplikasyonların giderilmesinde geçerlidir (1, 2, 3, 4).
EPİDEMİYOLOJİ
İK ve Crohn hastalığının insidans ve prevalansı coğrafi bölgelere göre büyk farklılıklar gösterir. Her iki hastalık da coğrafi bölge olarak Kuzey Avrupa ve Kuzey Amerika’da etnik köken olarak Yahudilerde, ırk olarak beyazlarda daha fazla göümektedir. Her iki hastalık çin insidans 5/100.000 ve prevalans 50/100.000 arasında değişir (2, 5, 6).
Her yaşta göüebilmekle birlikte en sık 15-25 yaşları ve 55-65 yaşları arasında daha yaygındır (2, 5).
ETİYOLOJİ VE PATOGENEZ
Etiyolojide bazı fak&ler üzerinde durulsa da her iki hastalığın etiyoloji ve patogenezi henüz tam olarak bilinmemektedir (7).
- Genetik Faktörler
Etiyolojide spesifik gen ilişkisi bulunamamıştır. Ancak insidensin monozigot ikizlerde, beyaz ırk ve Musevilerde artmış olması ve ayrıca alevi yatkınlık olması genetik faktörlerin etiyolojiden sorumlu olmasını destekleyen bulgulardır. Eğer bir hastada IBH varsa birinci derece akrabada götüme riski % 10, eğer iki ebeveyninde IBH varsa, her bir çocukta göüme riski % 36’dır. Monozigot ikizlerde CH çin % 67 ve İKçn % 20 birliktelik vardır (8, 9, 10, 11, 12).
- Defektif İmmün Regülasyon
Her iki hastalıkta inflamasyon kaskatının regülasyonunda, özellikle
baskılanmasında defekt olduğu düprülmektedir.
İnflamatuvar barsak hastalığında barsakların dışında belirtilerin bulunması, hastalığa katılan mukozada gözlenen belirgin lenfosit infiltrasyonu, sitotoksik T hücrelerin ve kolon epitel hücrelerine karşı oluşan antikor varlığının bildirilmiş olması, barsak hasarının immünolojik kökenli olabileceğini akla getirmiştir. Araştırmacıların büyük k ısmı immün düzenleyici aktivitelerüzerinde durmaktadır (13).
Her iki hastalıkta da CD4+T hücreleri mukozada bunların sekrete ettikleri sitokinler de hem mukozada hem de periferik kanda artış göstermiştir. CD4+T hücrelerinin Th1 ve Th2 olmak üzere 2 major tipi vardır. Th1 hücreler interferon gamma, TNF ve IL-12, Th2 hücreler de IL-4, IL-5 ve IL-13 oluştururlar. Th1 tipi sitokin profili CH’da, Th2 tipi sitokin profili deÜKde bulunur. Bu sitokinlerin bazıları diğer inflamasyon hücrelerini aktive ederken (makrofaj ve B hücreler), bazıları da dolaylı olarak diğer lenfosit, ökosit ve monortkleer hücrelerin hasta bölgeye toplanmasını sağlar. CD+4 T hücreleri inflamasyonun baskılanmasında rol oynayan IL-10,TGF-B gibi inhibiör sitokinler de salgılarlar.
Normalde pek çok patojen (salmonella, shigella gibi) inflamasyon cevabını başlatabilir. Ayrıca barsakta allerjik nedenlere veya nonsteroidal antiinflamatuar ila? kullanımına bağlı olarak oluşan mukoza hasarı sonucu enterik bakterilere özellikle Bacteroid suçları) bağlı inflamasyon oluşabilir ama bu inflamasyon ardından baskılanır.
İBH’li olgularda inflamasyon kaskadının regJâEyonunda, ezellikle baskılanmasında defekt olduğu akla gelmektedir. Eöylece inflamasyon artarak aırer ve hasar da devam eder.
Tedavide kullanılan ilaçların immunsupresif etkileri vardır. (kortikosteroidler, azothioprine gibi). Proinflamatuvar stokin TNF – alfa’ya karşı oluşturulan anti – TNF alfa son yıllarda CH’nin tedavisinde başarı ile kullanılmaktadır. İnhibiör sitokin IL-10 da tedaviye girmiştir (14).
- İnfeksiyon Ajanları
Bu konuda pek çok araştırma yapılmasına rağmen hastalığın etiyolojik etkeni olarak kabul edilebilecek bir spesifik infeksiyon ajanı saptanamamıştır (1).Crneğin bazı çal ışmalarda Mycobacterium paraüberculosis CH’li hastalardan izole edilmiştir fakat uygun antibiyoterapi ile hastalığın geçmediği grlntşür (14).
İnflamatuvar barsak hastalığı ile ilgili herhangi bir etken kesin olarak izole edilememiştir ya da ilişkilendirilememiştir. Ancak HLA-B27 transgenik sçanların normal ve germsiz ortamlarla yapılan karşılaştırılmalı çal ışmalarında inflamatuvar barsak hastalığı oluşumu çin barsak florasının gerekli olduğu gösterilmektedir (13).
- Psikolojik Faktörler
Emosyonel etkenlerin etiyolojide rol oynadığına inanan gastroenterolog sayısı azdır, ancak biçoğu emosyonel stresin inflamatuvar barsak hastalığında semptomları ağırlaştırabileceğine inanır. Hastalığın direnme gjürnı kıran doğası nedeniyle emosyonel sorunlar, uzun cdremde tedaviyi de gçtendirebilir (13). Hastalığın başlaması veya aktivasyonlarının stresle (aile yakını kaybı, boşanma gibi) ilişkisi bulunmuştur (14).
- Diğer Faktörler
Sigara, margarin, appendektomi, oral kontraseptifler, rafine şeker bu hastalıkların potogenezinde suçlanan fakörlerdir. Sigara çilmesi muhtemelen CH’nın gelişiminde en önemli çevresel risk faköü olarak karşımıza çıkmaktadır ve sigara çenlerde hastalığın seyri daha köüolmaktadır. Buna karşın sigaraÜK çin koruyucu bir fakör olarak ortaya çıkmakta ve sigara çmeyen/bırakanlarda daha fazla göümektedir (15). Appendektominin de ÜK çin koruyucu bir fakör olduğu çeşitli çalışmalarla gpsterilmi ştir. Oral kontraseptif kullanımı CH çin risk faköüiür (14).
Asyalı gçmenlerde İBH’ın yerli halkla aynı derecede gödmesi ve batılılaşan Asyalı belgelerde insidansın artması, çevresel fakörlerin hastalığı tetiklemede etkili olduğuna işaret etmektedir (16).
Patoloji
l&eratif kolit ve Crohn hastalığı çin karakteristik histopatolojik özellikler olmasına rağmen, bir hastalığa ezg spesifik bulgular sz konusu değildir. Ülseratif kolitte barsağın mukoza ve submukozası etkilenir, fulminan vakalarda muskularis propria da hastalanmıştır. Monorükleer hücre infiltrasyonuna, aktiviteyle parelellik gösteren nötrofil infiltrasyonu eşlik eder, nötrofiller kript ümenlerini doldurmuştur (kript abseleri). Yjzey epitelinin ülserasyonu ile birlikte Goblet hücre kaybı meydana gelir. Crohn hastalığında ise inflamasyon transmuraldır, ancak yine de histolojik anormallikler lamina propria ve submukozada göüür. Yoğun monornkleer hücrelerden, (^k az netrofillerden ibaret bir iltihabi hücre infiltrasyonu vardır. Kript abseleri çok seyrektir. Granülomlar %10-50 vakada meydana gelir, genellikle submukozadadırlar ve hemen daima kazeifikasyon nekrozu göstermezler (11).
ÜLSERATİF KOLİT
Kolon mukozasının ve submukozasının yjzeyel ftümnde inflamasyon vardır. Daha derin kısımlar fulminan hastalık dışında tutulmaz. Hastalık %95 olguda rektumdan başlar, proksimale doğru yayılır, lezyonun başladığı ve bittiği yer arasında sağlam alan bulunmaz, tutulum devamlıdır (10).
l&eratif Kolitte hedef organ kolondur. Sadece rektum tutulursa ülseratif proktit veya hemorajik proktit diye de isimlendirilir. Sadece rektum ve sigmoid kolon tutulursa distal tutulumlu ülseratif kolit denir. Splenik fleksuraya kadar olan bölge (rektum+sigmoid+inen kolon) tutulursa sol kolon tutulumlu, transvers kolon da tutulursa (rektum+sigmoid+inen kolon+transvers kolon) yaygın tutulumlu üseratif kolit, çekuma kadar olan üm kolon tutulursa pankolit denir. Vakaların %40-50’de distal, %40’da sol kolon tutulumu ve %20’de pankolit göcfcı Pankolitli hastaların pek az bir kısmında, “backwash ileitis” tarzında terminal ileumda inflamasyon gxtebilir. İÜeratif kolitte barsak dışı organ tutulumu da göctebilir (17).
Klinik Belirtiler
Klinik belirtiler, hastalığın şiddeti ve yaygınlık derecesi ile orantılıdır. Hastalık, olguların %68’inde hafif, %26’sında orta şiddette ve %6’sında şiddetli seyreder. Kanlı diyare, diyare ve karın ağrısı en sık rastlanan belirtilerdir (18).
Kanlı diyare: Yalnız rektum tutulduğunda kanama, rektal kanama şeklindedir. Anal bölgenin tutulması ile inkontinans belirir ve tenezm şiddetlenir. Lezyon proksimale doğru yayıldıkla, önce üzerine kan bulaşmış feçes, daha sonra kanla karışık feçesçıkartılır.
Diyare: Hastalığın başlangıcında ve aktivitenin az olduğu durumda diyare vardır. Genellikle müksü feçes çıkartılır. İnaktif evrede diyare ve/veya konstipasyon, spastik kolon belirtisidir. Konstipasyonu olan hastada defekasyon sırasında anal bölgenin irritasyonuna bağlı rektal kanama olabilir.
Karın ağrısı: Süregen ağrıya seyrek rastlanır. Abdominal kramp daha sık
göçür.
Şiddetli olgularda, adı gee klinik belirtilere ek olarak sistemik hastalık belirtileri ortaya çakar. Ateş, gece terlemesi, halsizlik ve artraljiye sık rastlanır. Ateş taşikardi, bulantı, kusma ve abdominal distansiyon karşısında toksik megakolon akla gelmelidir.
RemisyondakiÜKli hastada ya hç klinik belirti yoktur veya kansız, müüBİj veya mutüesüz diyare ve karın ağrısı gibi irritabl kolon belirtileri bulunabilir.
Klinik aktivite: Çeş itli yazar ve grupların belirlediği aktivite indeksi formülleri vardır. Üteeratif kolit çn Truelove ve Witts kriterleri, Rachmilewitz ve Japon Seo tarafından geliştirilen aktivite indeksleri sıka kullan ılan aktivite indeksleridir. Bin bunlarda dışkılama sayısı, dışkıda kan olup olmadığı, ateş nabız dakika sayısı, hemoglobin ve sedimentasyon hızı genellikle vardır; karın ağrısı, hastanın genel durumu ve barsak dışı tutulumlar bazen eklenir. Genel anlamda ciddi aktiviteli atakta günde altıdan fazla kanlı-mukuslu ishal, ateş, taşikardi, anemi, yksek sedimentasyon hızı ve zayıflama; fulminan kolitte ise bunlara ek olarak toksik bir gpöüm e şlik eder (13).
Laboratuar Bulguları
Fe eksikliği anemisi, ağır olgularda öositoz, sola koyma ve trombositoz bulunur. Akut faz reaktanlarından, eritrosit sedimentasyon hızı ağır olgularda ykselir, C-reaktif protein (CRP) seviyeleri artar. CRP proktit ve proktasigmoidit de nadiren yükselir. Trombosit sayısı ykselir.
Protein kaybettiren bir hastalık olduğu çin albumin seviyesi aüışer (pankolitte). Ağır olgularda hipokalemi gelişir.
Sklerozan kolonjit gelişmiş ise: Alkalen fosfataz (ALP), gama glutamil transpeptidaz (GGT) ve biliübinlerde artış bulunur.
Son yıllarda 2 serolojik markırÜK ve CH çin anlamlı bulunmuştur. Perinuclear antineutrophil cytoplasmic antibody (pANCA) ÜKde, anti Saccharomyces cerevisiase antibody (ASCA) ise CH’li hastalarda daha yksek oranlarda pozitif bulunmaktadır (14, 19).
Endoskopik Bulgular
Evreye gfe: Erken evrede mukozada sadece konjesyon vardır. Kronik evrede mukoza granüer ve frajil durumda olabilir. Aktif evrede artmış vasküaritenin belirtisi olarak mukozadan kan sızmaktadır. Daha ileri evrede ülserler gelişir. Hastalığın uzun aırdppdurumda mukoza, atrofi belirtisi olarak soluk ve djzleşmiş grlür.Uzun süre devam eden ve ağır seyreden olgularda, kolonda psjdopolipler gelişir. İnflamatuvar polip adı da verilen bu polipler, rejenere olmuş hücrelerden oluşurlar, adenomaöz polip değillerdir ve malign dejenerasyon potansiyelleri yoktur. Hastalık mukoza ve submukozaya kısıtlı kalmaktadır. Bu nedenle kolon duvarı genellikle normal götnımdedir. Seyrek olarak ağır ve kronik olgularda kolonun çapı ve uzunluğu, müslülaris mukoza ve müslülaris propriyanın kontraksiyonu sonucu kşlebilir. Seroza genellikle normaldir (8, 20).
Hastalığın başlangç evresinde vaskler konjesyon, lamina propriada yangısal hücrelerde artış ve Lieberlühn kripterinde distorsiyon vardır. Hastalığın aktivite durumuna göre histolojik bulgularda farklılıklar götür. İnaktif evrede ülserozada inflamatuvar hücre infiltrasyonu daha azdır; fakat mukoza blnLğj genellikle bozulmuştur. Kriptler sayıca azalmıştır ve dallanmıştır. Aktif evrede akut inflamatuvar hücreler epitelde kmelenirler, kriptleri invaze ederler ve kript ümeninde toplanarak kript abselerini oluştururlar. Daha ileri evrede kript epitelinde dejenerasyon veya nekroz olur, kript abseleri birleşerek lamina propriaya dek uzanan yjzeyel ülserler gelişir. Seyrek olarak, şiddetli ÜKde yangısal reaksiyon ve nekroz lamina proprianın ötesine uzanarak sirkler ve longitudinal kas tabakasını tutabilir (8, 20).
Rektum biyopsisinin histolojik incelemesi, İK’in kendi kendini sınırlayan akut kolit ve Crohn hastalığından ayrılmasında yararlı olabilir. Kript yapısında bozulma, lamina propriada akut ve kronik inflamasyon karışımı, vilöz mukoza ve kript atrofisi bulguları kendi kendini sınırlayan akut kolitten dahaçokÜKde göjPr^K ve CH arasında ayrıcı tanı yönünden enöıemli bulgu, grarülomlar ın varlığıdır. Bunlar, CH’ndaçok daha sık grljr (1).
Radyolojik Bulgular
Düz karın grafisi: hastalığın iki önemli komplikasyonu olan toksik megakolon ve perforasyon tanısında yardımcı olur. Toksik megakolonda kolon çapı 6 cm’den fazla öŞr ayakta çekilen grafide diyafragma altında serbest hava bulunması perforasyonu gösterir.
Baryum lavmanı: Çift kontrast barium lavmanı ile mukozal değişiklikler gösterilebilir. Ama ağır olgularda hazırlık ve işlemin kendisine bağlı olarak toksik megakolon ve perforasyon gelişebileceği unutulmamalıdır (ağır olgularda kolon grafisi istenmemelidir). Erken bulgu olarak kolon cidarın tam olarak belirginleşmemesi; edem, artmış sekresyon, grartlite sonucudur. Cidarın aüzensiz olması yzeysel erozyonlar, kŞküserasyonlar ve psödopoliplere bağlıdır, psödopolipler sayısız ümen çi dolum defektleri şeklinde gözlenirler. Tekrarlayan inflamasyonlar sonucu gelişen fibroz ve longitudinal retraksiyon haustra kaybına, kurşun boru göürümLne, neden olur.
Bazen fibroza bağlı konsantrik darlıklar gözlenebilir. Darlıklar uzun aüren hastalığın komplikasyonu olan kanser gelişiminde de gözlenir ama bu darlıklar ekzantriktir (14).
Lokal Komplikasyonlar
Ülseratif Kolit:
- 1. Perforasyon: Perforasyon genellikle toksik megakolonlu hastada gelişirse de, seyrek olarak toksik megakolon olmadan da gelişebilir. Perforasyon daha çok ilkÜK atağında ve sol kolonda gelişir.
- 2. Striktür: Crohn hastalığının aksineÜKde seyrek gelişir. Remisyona girmeden uzun süe devam eden olgularda gelişebilir ve müsküer tabakanın hipertrofisi ve kalınlaşmasına bağlıdır. Biyopsi ile kanıtlanmayan malign lezyona bağlı olabilir; bu nedenle ilke olarak rezeke edilmelidir.
- 3. Toksik megakolon: ÜKnin en sık rastlanan ve en ciddi komplikasyonudur. Şiddetli ve yaygın hastalığı olan olgularda gelişir ve yangısal olayın submukozayı aşarak müsküer tabakaya dek ulaşması sonucunda gelişir. Klinik tablo hızla bozulur. Radyolojik olarak kolon dilatasyon ve distansiyonuna ek olarak ateş, taşikardi, ökositoz ve anemi vardır. Antikolinerjikler, narkotik analjezikler ve antidiyareikler, toksik megakolon gelişmesine zemin hazırlar. Kuşkulu olgularda 12-24 saat aralıklarla karın grafisi çekilerek hasta izlenmelidir. Kolon dilatasyonu saptanır; çapı 6 cm’yi gee
- 4. Kolon kanseri: ÜKnin komplikasyonu olarak kolon kanseri gelişmesi uzun süeden beri bilinir. Erken yaşta başlayan ve uzun süe devam eden yaygın ÜK’li olgularda gelişir. Başlangıcından beri 20 yıl geçmiş olan olguların % 7,2’sinde, 30 yıl gedmiş olanların %16,5’inde kolon kanseri geliştiği göçmüşü. Erken tan ı gğüü vard ır zira kolon kanserinin klinik belirtileri ÜK belirtileri ile maskelenir. Periyodik ciddi kolonoskopi incelemesi yapılması ve multipl biyopsiler alınması gerekir. Literaürde seyrek de olsaÜKnin böbrek hücreli karsinom ile birlikteliğine rastlanmaktadır (21).
- 5. Masif kanama ve psrbpolipozis gelişebilir. (1)
Sistemik Komplikasyonlar
A- Beslenme bozuklukları sonucunda
Kilo kaybı (kronik hastalık, anoreksia)
Hipoalbuminemia (protein kaybı)
Fe eksikliği anemisi (hasta mukozadan kan kaybı)
Folik asid yetmezliği (tedavide kullanılan sulfasalazine folat emilimini engeller
Hipokalemi (diyare)
B- Ekstraintestinal manifestasyonlar
Bazı kijk farkl ılıklar dışında hemÜK hem de CH’de grüler. Pankolitiste ve ağır aktivasyonlu olgularda daha sık gizlenmektedir (22, 23).
1- Romatoloji:%15-20
Periferik artrit: periferik eklemleri tutar, hasta eklem şiş ve ağrılıdır. Deformasyon yapmaz, seronegatiftir, mono veya poliartiküer olup gezici özelliktedir. En sık diz, topuk, bilek eklemlerinde gözlenir. Artritin şiddeti hastalığın aktivitesi ile ilişkilidir. Ankilozan spondilit (AS) CH’de sık, Sakroileit, CH ve ÜK’de aynı sıklıkta gözlenir. AS’li olguların 2/3ünde HLA B27 pozitifliği vardır. Her ikisinde de artritin derecesi hastalığın şiddeti ile ilişkili değildir, yıllarönce başlayabilir.
2- Deri: % 15
İBH’da en sık gxten deri belirtileri eritema nodozum ve piyoderma gangrenozumdur. Ancak literaüde seyrek olarak Sweet sendromu ile birlikteliği göüebilmektedir (24).
Eritema nodozum: Daha çok bacağın cnyztnde gözlenen, ağrılı, sıcak,çapları 1-5 cm arasında değişen nocüilerdir. Hastal ığın aktivitesi ile ilişkilidir. Skar bırakmadan iyileşirler.
Piyoderma gangrenozum: Nekrotizan ülseratif lezyonlardır. Ağrılı nocüi veya püsü şeklinde başlayan lezyonlardan kenarları deriden kabarık, dokunmakla hassas, kenar kısımlarının altı oyuk, giderek genişleme eğilimi gösteren ülser gelişir (25). Bir veya birden fazla olabilirler. Çaplar ı 30 cm’ye kadar büyıyebilir.ÜKde daha sık gözlenirler. Hastalığın aktivitesi ile ilişkili olmayıp, yıllar önce gelişebilirler. Tedavisi bazen çok gç olabilir. Skar bırakarak iyileşirler, kolektomiden sonra da devam edebilirler. Diğer dermatolojik manifestasyonlar arasında pyoderma vejetans, pyostamatitis vegetans ve CH’nin deri metastasları sayılabilir (4).
3- Göz %5
Konjuktivit, episklerit, tekrarlayan irit, üveit, korneal subepitelyal opasiteler, makulada pigment epitely defekti bu grupta sayılabilir (26). Lokal kortikosteroidler kullanılır. Üveit, hasta remisyonda iken veya kolon rezeksiyonundan sonra da göüebilir, sistemik kortikosteroid gerekebilir.
4- Hepatik ve Biliyer
Yağlı karaciğer: Kübeslenme, steroid tedavisi sonucu gelişir.
Perikolonjit: Kük safra kanallarının inflamasyonudur. %30’a yakın gözlenir, hastalar genellikle asemptomatiktir. ALP yksek olabilir, biliübin değerleri nadiren ykselir.
Primer sklerozan kolonjit (%3-5): Ekstrahepatik ve intrahepatik safra yollarının inflamasyonu ve fibrozudur. Tanı ALP, GGT, bilirubin yüksekliğinin yanında endoskopik retrograd kolanjio pankreatografi ile konur. Bilyer siroza neden olabilir, kolonijiokarsinom gelişebilir. CH’de daha az sıklıkla özellikle kolon tutulumlarında göümektedir.
Kolelityazis: CH’de ezellikle safra tuzu emiliminin etkilendiği terminal ileum tutulumlarında veya rezeksiyonunda gelişir.
5- Renal
Nefrolityazis: CH’de steatore varlığında gözlenir. Normalde okzalat,
gastrointestinal kanalda Ca ile birleşerek emilmeyen Ca okzalat halinde atılır. Yağ
malabsorpsiyonunda emilememiş yağ asidleri Ca ile birleşir, bağlanamamış okszalat da emilir ve okzalat taşları oluşur.
Enteroureteral veya enterovezikal fistül: CH’de gözlenir, pyeloneftit gelişir.
Amiloidoz: Uzun süen CH’de gelişebilir.
6- Tromboemboli: Hastalığının aktif devresinde grltr Serebrovaskder,
pulmoner, derin ven trombozları şeklinde karşım ızaçıkar.
7- Osteoporoz: İBH’da Ca alımının azalması, Ca ve vitamin D’nin malabsorpsiyonu, azalmış aktivite ve amenore nedeniyle, ayrıca steroid kullanımına bağlı olarak sık gözlenen bir durumdur (27).
- 8. Kardiyopulmoner: Endokardit, miyokardit, pöroperikardit ve interstisyel akciğer hastalığı da nadir gözlenen ekstraintestinal manifestasyonlardandır (14). Literatrde ÜK’nin bronşiektazi, bronşiyolitis obliterans ve invaziv pulmoner aspergilloz ile seyreden akciğer tutulumu bildirilmektedir (28).
Sık?a terminal ileum da olaya katıldığı çin, Crohn hastalığı rejyonal ileit adıyla da anılır. Crohn hastalığına özg inflamasyon, hastalığa katılan alanlarla katılmayan alanlar arasında devamlılığın olmaması ve transmüral inflamasyonlaülseratif kolitten ayrılır. Bunun ötesinde rektum, Crohn hastalığı gelişen olguların yarısından azında tutulur, ülseratif kolitte ise hepsinde rektum tutulur. Crohn hastalığı ağızdan anüse, gastrointestinal yolun herhangi bir yerinde gelişebilir; olguların yaklaşık üçte birinde kalın barsak, içte birinde ileum,içte birinde de ileokolik bölge tutulur. Nadiren proksimal incebarsak, mide veya ağız da tutulabilir. İnflamasyon üm duvar katlarında geliştiği çin, biti şik olmayan kalın barsak ansları birbirine yapışabilir ve kitle, fisü ya da tıkanıklığa yol açabilir. Crohn hastalığında mukoza normal gıröşte ya da kaldırım taşı veyaülserli gırömde olabilir.Ülserler bazen derin ve çizgiseldir; ülserin uzun ekseni barsağın uzun ekseni ile paraleldir. Kalınlaşmış ve sertleşmiş duvarlarda lenfositler, makrofajlar, nctrof ıller ve olguların yaklaşık yarısında granülomlar bulunur. Crohn hastalığı sıklıkla fisül oluşumu ve perirektal hastalık ile daha da komplike duruma gelir, ancak epitel displazisi ülseratif kolitte olduğu kadar sık gözlenmez. Crohn hastalığında kolon kanseri riski daha fazladır bu riskülseratif kolitte çok daha azdır (15).
Klinik Bulgular
Crohn hastalığının belirti ve bulguları, hastalığın şiddet, yaygınlık derecesi ve tutulan organa göre değişir. En sık tutulan ileumdur ve tipik olarak sağ alt kadran ağrısı, kitle ve diyare ile karakterizedir. Belirtiler, barsaktaki transmural lezyona bağlıdır.
1- Karın ağrısı, hastalığın tipik semptomudur, barsak segmentinde meydana gelen darlığa bağlıdır. Kramp şeklinde defekasyondan önce belirir, defekasyon ile geçer. Ağrı ile birlikte karında gurultu sesleri duyulur.
2- Karında sağ alt kadranda inflamatuvar bir kitle ele gelebilir. Kitle inflame barsak, yapışmış ve şişmiş olan mezenter ve büıümş abdominal lenf nodlarını çerir. Kitlenin büıünesi sağ üeterde tıkanmaya ya da kendini ateş ve dizür ile gösteren mesane inflamasyonuna neden olabilir. Kitle ile birlikte ödem, barsak duvar kalınlaşması ve barsak duvarının fibrozisi nedeniyle oluşan barsak ümeni daralması radyografik olarak ‘ip işareti (string sign)’ şeklinde gpüür (10).
3- İshal, Crohn hastalığında hemen her zaman var olan bir belirtidir. Nedeni tam olarak bilinmemekle birlikte, bakteri aşırı çoğalmasına, safra asidine ve uzunca bir ileum segmentinin yakalanmasına veya cerrahi olarak rezeke edilmesine bağlı olabilir (11).
4- Genellikle hafif olan ateş, komplikasyonlar geliştiğinde daha da yükselir. Gece terlemeleri olabilir.
5- Zayıflama, Crohn hastalığında ÜKe kıyasla daha belirgindir, malabsorbsiyona, gıda alımının azalmasına ve kusmaya bağlı olabilir.
6- Karın öı duvarında intestinokutanöz bir fisülun ağzı, perine belgesinde ise fisü ağızları, abse ve anal fissür gibi perianal tutulumun işaretleri tespit edilebilir.
Crohn hastalığında belirgin kanama yoktur (9).
Laboratuvar Bulguları
Kan kaybı, malabsorbsiyon, protein-kaybeden enteropati ve akut faz reaktanlarının artışını yansıtırlar.
Anemi, Fe eksikliği, folik asit ve B12 vitamin azlığına bağlı olabilir. Serum albümin ve total proteininde düşme, malabsorbsiyon ve protein-kaybeden enteropatiye bağlıdır. Elektrolit bozuklukları olabilir. Serum kalsiyum diüküğı hipoalbüminemi, kalsiyum malabsorbsiyonu ve D vitamini yetmezliğine bağlı olabilir. İleumda hastalığı olanlarda yağda eriyen vitaminlerin malabsorbsiyonu olur ve bunların semptom ve belirtileri ortayaçıkabilir (1).
Endoskopik Bulgular
CH’nın endoskopiközellikleri rektumun korunması, afözüserasyonlar, fisüller ve atlayan lezyonları çerir. Endoskopi kitle lezyonlarından ya da strikülerden biyopsi almak veya baryumlu grafilerde göüen dolma defekterini doğrudan grmek çin faydalı bir yöntemdir. Kolonoskopi terminal ileumun incelenmesine ve biyopsi alınmasına imkan sağlarken, üst endoskopi de üst sistem semptomları olan hastalarda gastroduodenal tutulumun tanısında kullanılır. İleal ya da kolonik strikürler kolonoskobun çinden sokulan balonlarla genişletilebilir. Endoskopik gxmm klinik düzelme ile zayıf korelasyon gpsterir bu nedenle, inflamasyonun takibinde endoskopi tekrarının faydası yoktur (9).
Radyolojik Bulgular
CH’nda boyuna ve enine üserasyonlar nedeniyle oluşan “kaldırım taşı gpünimi’ ince barsak tutulumunda sık gpüüjr Daha ileri hastalıkta, strikürler, fisüller, inflamatuar kitleler ve abseler saptanabilir. CH’nın en erken makroskopik bulgusu aföz üserlerdir. Bu küküserler genellikle çok sayıdadır ve arada kalan normal mukoza ile birbirlerinden ayrılmışlardır. Hastalık ağırlaştıkça afözüserler genişler, derinleşir ve bazen bir diğeri ile birleşerek longiüdinal yıldızımsı, yayılan ve lineer ülserleri oluştururlar.
CH’ndaki transmural inflamasyon ümençarpını azaltır ve genişleme yeteneğini sınırlar. Ülserler ilerleyerek derinleştikçe fisül oluşumuna yol açarlar. Radyografide gpden “ip işareti” çepeevre inflamasyon ve fibrozis nedeniyle oluşmuş ve ümeni daralmış uzun segmentleri gpsterir. CH’nın segmental doğası tutulan segmentler arasında normal ya da genişlemiş barsak segmentlerinin göülmesine neden olur.
BT bulguları; 2 cm’den fazla duvar kalınlaşması, duvar dansitesinde homojenite, ince barsak duvar kalınlaşması, perianal hastalık, mezenterik yağ değişiklikleri ve adenopatidir. BT incelemesi abselerin, fisüllerin ve sinüs yollar ının saptanmasında yardımcı olabilir. Manyetik rezonans grnüeme (MRG) iskiyorektal abse gibi pelvik lezyonları göstermede dahaüsün sonuçlar verebilir.
Komplikasyonlar
Crohn hastalığı: Crohn hastalığının en sık rastlanan ve en önemli komplikasyonu,çeşitli fisülerdir. Bunun dışında obstüksiyon gelişebilir.
Fistüller: Crohn hastalığı barsağın üm tabakalarını tuttuğundan, ÜKden farklı olarak yangısal olay çevre doku ve organlara yayılabilir. İltihap yayıldığı yerde kapalı kalabilir. Bu şekilde abse oluşur. Kitle ele gelir, dalgalı ateş olur ve abdominal ağrı belirir. Yangısal olay değişik yönlerde ilerleyerek örneğin retroperitoneal abse veya psoas absesine neden olur.
İltihap traküse, organ ümenine açılabilir. Bylece enteroenterik, enterokolik, gastrokolik, vezikorektal, rektovezikal, rektovajinal fisülerin gelişmesine neden olur. Ayrıca enterokütane fisüler de gelişir. Bunlar prensip olarak doku direnci az olan yönde gelişirler. Bu nedenle enterokütane fisüler daha çok daha önceki ameliyat skarında gelişir. Daha seyrek olarak dahacrce ameliyat geçirmemiş olan hastalarda enteraküane fisüler urakal segment artığını izler ve umbilikusun kısmen ince fasya tabakasında drene olabilir. Psoas kası boyunca ilerleyebilir. Enterokolik fisüler iatrojenik de olabilir. Dahaönce var olan abse basiçe drene edilmişse ve diversiyon veya altta yatan barsak segmenti rezeke edilmemişse enteroküane fisü gelişir. Sorun olan bir enteroktane fisü de, periileostomi tipi fisülerdir. İleostomili Crohn hastalıklı hastaların %2’sinde parastomal fisü geli şir. Bu çoğu kez proksimalde nüksle ilgilidir. Chemlidir zira stomanın kapanmasına neden olur.
Crohn hastalığı transmural bir hastalık olduğundan, serozada sık adezyonlara neden olur. Bunlar fisü formasyonunu kolaylaştırır, hâlbuki perforasyona engel olurlar, fakat yine de serbest perforasyon olabilmektedir. Bu en gok ileumda olabilirse de, ince ve kalın barsağın diğer belgelerinde de olabilir. Perforasyon olduğunda peritonit gelişir. Jeneralize peritonit abse üpüünedeniyle de olabilir. İntraabdominal abse fisüizasyonu sınırlıdır. En çok mezenter yaprakları arasında, seroza ile bitişik organ arasında ve daha seyrek olarak, retroperitoneal veya pelvik lokalizasyonda olabilir.
Obstrüksiyon: Crohn hastalığının doğal seyrinde obstıüksiyon önemli özelliktir. Çeşitli şekillerde olur. Hastalığın erken evresinde (ödem ve spazm intermitan obstrksiyon belirtilerine neden olur. Postprandiyal ağrı ve kusma belirir. Bu aynı zamanda radyolojik olarak ip belirtisinin nedenidir. Yıllarca süen inflamasyon progresif nedbe
dokusu oluşumuna, fibrostenotik darlık ve striküre neden olur.Önce diyarede bariz azalmadan memnun kalan hasta, kronik obstüksiyon ve konstipasyon gelişince rahatsız olur (1).
AYIRICI TANI
Kolit yapabilen diğer nedenler araştırılmalıdır. Bunların başında infeksiyon ajanları (Shigella, Salmonella, Campylobacter jejuni, enteropathogenic E. Coli, Clostridium difficile) gelir. Tüm hastalara dışkı £^1:1 yap ılmalıdır. C difficile tanısında dışkıda bakteri toksinlerinin varlığından yararlanılır. Amebsiasis aynı klinik tabloyu oluşturur endoskopik olarak kükülserler bulunur ama ülser çevresindeki mukoza normaldir, bu nedenle erken evredeki Crohn kolitine daha çok benzer. Amib taze dışkıda aranır. Ancak mikroskopik olarak Entemoeba dispar ile histolitica ayırımı yapılamaz ve amib saptanan olguların %90’ı E.dispar’dır. Kesin tanı dışkıda E. Histolitica antijenlerinin saptanması ile konur. Viral ajanlardan CMV ve Herpes simplex infeksiyonu benzer klinik tablo yapabilir.
Bu infeksiyonlar daha çok immün yetmezli ği olanlarda gpePürse de, immünitesi normal kişilerde de gözlenebilirler. CMV’de histopatolojik olarak intranükleer inküzyonlar saptanır. Son yayınlarda ağır tedaviye dirençli olguların bir böjmrıde CMV sperinfeksiyonu bildirilmektedir.
Klinik | ||
Sigara tiryakisi |
++ |
+/- |
Kırıklık, ateş |
++ |
+ |
Rektal kanama |
++ |
+++ |
Karın duyarlılığı |
+++ |
+ |
Karında kitle |
++ |
+ |
Karın ağrısı |
+++ |
+ |
Perianal abse |
+++ |
– |
Endoskopik | ||
Rektal hastalık |
+ |
+++ |
DiHüz, aüregen, simetrik tutulmuş |
+ |
+++ |
Aftöz veya lineerülserler |
+++ |
– |
Kaldırım taşı grimü |
++ |
– |
Friabılıte |
++ |
+++ |
Radyolojik | ||
Süegen hastalık |
+ |
+++ |
İleum tutuluşu |
++ |
– |
Asimetri |
+++ |
– |
Darlık |
++ |
+ |
Fisü |
++ |
+ |
Patoloji | ||
Kesinti |
++ |
– |
Transmüral tutuluş |
+++ |
+/- |
Lenfoid agregat |
+++ |
– |
Kript abseleri |
+++ |
+++ |
Grarüllom |
++ |
– |
Sinüs trakt/fisü |
+++ |
– |
Tablo-1 Crohn hastalığı ileÜKin klinik ve patolojiközelliklerinin kıyaslaması(1) |
Yukarıda sayılan üm infeksiyonlar ve amebiazisÜKe eklendiği çin sadece ilk tanı sırasında değil üm aktivasyonlardaÜKli hastalarda yukarıdaki ajanlar çin gerekli testler yapılmalıdır.
Ayırıcı tanıda yer alan hastalıklardan biri iskemik kolittir. 50 yaşın üzerinde, abdominal aort anevrizması operasyonu getrmiş, kardiak veya periferik damar hastalığı olanlarda cüşiıülmelidir.
Radyasyon koliti ülseratif kolite benzer klinik ve endoskopik bulgular yapar. Nonsteroidal antiinflamatuvar ila? kullanımına bağlı kolitler veya fitillerinin kullanımına bağlı proktitler de ayırıcı tanıda yer alır. Bazı olgularda kolitin nedeni olarak ÜK ve CH ayırımı yapılamaz. Bunlara INDETERMINENT KOLİTLER denir. Yapılan çalışmalar sonucunda elde edilen verilere göre hastaların %10’u bu gruba câhil olmaktad ır (14, 29, 30). İki hastalığınözellikleri Tablo-1’de karşılaştırılmıştır.
TEDAVİ
Tedavinin ilk amacı inflamasyonu azaltmak; btylece semptomları azaltmak ve yaşam kalitesini artırmak olmalıdır. Tedavi yöntemleri belirlenirken ilaçlar, diyet ve cerrahi müdahale arasında denge oluşturulmalıdır (31).
İnflamatuvar barsak hastalıklarının tedavisinde kullanılan ilaçları antiinflamatuvarlar, immunosupresifler, immunomocüiaörler, antibiyotikler,
nutrisyonel ve destekleyici ajanlar şeklinde gruplandırabiliriz. İnflamatuvar barsak hastalıklarının temel ilacı, antiinflamatuvar etkili aminosalisilatlardır. Bu grubun ilk ü/esi olan sifasalazin, sulfapiridine azo bağıyla bağlanmış 5-aminosalisilik asid (5- ASA)’den ibarettir. Bu bileşikteki sulfapiridin taşıyıcı olup, esas etkili ve aktif kısım 5-ASA’dır (13, 20, 32, 33).
5-ASA’nın muhtemel etki mekanizmaları arasında “natural killer” hücrelerinin, antikor sentezinin, siklooksijenaz ve lipooksijenaz yollarının ve nötrofil fonksiyonlarının inhibisyonu ile serbest oksijen radikallerinin temizlenmesi yer alır.
5- ASA ağız yoluyla direkt verildiğinde, hemen hemen tamamı üst sindirim kanalından emilir ve kana geçer. Hâlbuki inflamatuvar barsak hastalığında 5-ASA etkisini sindirim kanalındaki inflamasyonlu bölgeye ulaşıp diüze olarak gösterir, yani topikal etkilidir. Sulfasalazin ağız yoluyla alındığında çekuma ulaşınca bakteriler azorecüktaz enzimi aracılığıyla sulfasalazin ve 5-ASA arasındaki azo bağını paçalar ve aktif bileşik 5-ASA açığa çıkar. Sulfapiridin hızla emilip karaciğerde metabolize edilir ve idrarla atılır. 5-ASA’nın %25 kadarı kolondan emilir, geri kalanı dışkı ile değişmeden atılır (13, 32).
Sulfasalazindeki taşıyıcı inaktif molekü sulfapiridin, sulfasalazin kullananlarda rastlanan yan etkilerin büyck kısmından sorumludur. Sulfasalazin alanların %25- 30’unda doza bağlı (bulantı, kusma, iştahsızlık, folat malabsorbsiyonu, baş ağrısı, saç oöümesi) veya aşırı duyarlığa bağlı (raş, hemolitik anemi, agranülositoz, toksik hepatit, pankreatit, fibrozan alveolit, oligo-azospermi) yan etkiler gjxtebilir. Hastaların %15’inde bu yan etkiler sulfasalazinin kesilmesini gerektirecek ciddiyettedir (13, 32).
Düşük dozla başlanıp bir hafta içinde tedricen arttırılırsa doza bağlı yan etkiler en aza iner. Ülseratif kolitte hem remisyonu sağlamada, hem de remisyonun idamesinde sulfasalazin ve 5-ASA bileşikleri eşdeğer dozlarda eşdeğer etkinliğe sahiptir, ancak sulfasalazin çok daha ucuzdur. Dolayısı ile ülseratif kolitte ilk kullanılacak oral aminosalisilat bileşiği sulfasalazindir. Genç erkeklerde ve sulfasalazin intoleransında 5-ASA verilir. Remisyonu sağlayıcı dozlar sulfasalazin çin 3-6 g/çün, 5-ASA bileşikleri çin 2- 4 g/grı; idame dozları sulfasalazin ile 2-3 g/grı,
5- ASA ile 1-2 g/gün’dü Crohn hastalığında oral aminosalisilat secimi hastalığın tutulum yerine göre değişecektir. Aminosalisilatlardan 5-ASA’nın topikal uygulamaya elverişli formları vardır. 5-ASA suppozituvarları anal kanaldan itibaren 20 cm’ye, “foam”ları inen kolon distaline, lavmanları ise splenik fleksuraya kadar aktif bileşiği ulaştırıp etkili olabilir (13, 20, 32).
İmmunosupresif ilaçlardan kortikosteroidler, siklosporin, takrolimus ve mikofenolat akut etkili; azatioprin, 6-merkaptopurin ve metotreksat ise ge-uzun etkilidir. İmmunosupresif tercihi hem bu özelliklere hem de ilaçların giüne göre yap ılır. Remisyonu sağlayıcı tedavide en yaygın kullanılan immunosupresif, kortikosteroidlerdir. Ciddi aktiviteli ataklarda genellikle 40-60 mg/gjı prednisolon veya eşdeğeri kullanılır. Cevap alındıkça yavaş yavaş doz azaltılmalıdır. Ancak hastaların %20-30’unda steroidlere cevap alınmaz. Steroidlerin bilinen yan etkilerini azaltmak için karaciğerde ilk geçiş metabolizmasına uğrayan, yeni kortikosteroidler (en yaygın kullanılan budesonid) geliştirilmiştir (13).
Eski ve yeni steroidler oral veya topikal formlarda kullanılabilir. Çok ciddi vakalarda bazen 300 mg/gjı hidrokortizon, 40-60 mg/güı metil prednisolon damar yoluyla da verilebilir. Kortikosteroidlere cevap alınamayan üseratif kolit ataklarında yksek dozda intravenz (4 mg/kg/gün) başlanıp oral (8 mg/kg/gn) devam edilen siklosporin önemli bir alternatiftir. Siklosporin keza fisülü Crohn vakalarında da kısmen başarılı olabilir. Siklosporin dozajı kan düzeylerine ve yan etkilerine göre ayarlanır. Birkaç ay sonra tedaviye uzun etkili bir immunosupresif eklenerek 6-8 ay çinde siklosporin kesilir. Takrolimus siklosporinden çok daha gçü bir immunosupresiftir, siklosporine cevap alınamadığında veya baştan siklosporin yerine verilebilir. Mikofenolatın etkisi steroid-siklosporin-takrolimus kadar akut değilse de, ge?-uzun etkililerden daha erken ortaya çıkar. Mikofenolat, azatioprinin daha gçü bir alternatifi gibidir ve ilk tecübeler kronik aktif veya perianal tutulumlu Crohn hastalarında başarılı sonuçlar verdiğini gpstermi ştir (13, 32).
Azatioprin ve 6-merkaptopurinin etkisinin başlaması çin birkaç ayın (ortalama 3 ay) geçmesi gerekir. Azatioprin ve 6-merkaptopurinin primer endikasyonları yılda iki veya daha fazla nüks olmas ı, steroid bağımlılığı, kronik aktif hastalık ve fisüü
Crohn hastalığıdır. Aminosalisilat kullanmaya rağmen ülseratif kolitlilerin %30-35’i nükseder. Sağlanan remisyonun idamesi, postoperatif Crohn hastalığı nükSjrn engellenmesi çin de azatioprin ve 6-merkaptopurin kullanılmaktadır. Bu ilaçardan en yaygın kullanılanı azatioprin 2-2.5 mg/kg/gjn dozlarında verilir, uzun süreli kullanımlarında en büyk. risk olarak gözken malignite (lenfoma, kanser) gelişme ihtimali, ancak 10 yıl süreyle devamlı kullanımından sonra hafiçe artmaktadır. Oral cüşk doz pulse metotreksat (15 mg / haftada bir) ile Crohn hastalarında nispeten iyi sonuçlar alındı ise de, yan etkilerinden dolayı inflamatuvar barsak hastalıklarında yaygın kullanım alanı bulamamıştır (13, 35).
İnflamatuvar barsak hastalıklarının patogenezindeki ilerlemelere dayanılarak geliştirilen immunomocülatö ajanlar, tedavide yeni ufuklar açmışlardır, ancak henüz araştırma safhasında kullanılabilmektedirler. Şimdiye kadar immunomocülatör ilaçlar daha çok Crohn hastalığında denenmiştir. Bunlardan özellikle anti-ümcr nekroz faktör alfa (infliximab) ile fisüü Crohn hastalarında başarılı sonuçlar alınması dikkati (£kmi ştir (29). Infliximab 5-10 mg/kg dozunda ip inüzyon halinde verildiğinde %60 hastada fisüün kapandığı gözlenmi ştir. Infliximab, keza klasik tedavilerle remisyona girmeyen dirençli vakalarda da etkili olabilmektedir. İnterökin-10’un steroidle remisyona sokulan Crohnlularda, remisyonun idamesinde başarılı olacağı cÜı:jriLlmektedir (13, 34).
Antibiyotiklerden metronidazol ve siprofloksasin mevcut tedaviye tek veya kombine olarak eklendiklerinde aktif Crohn hastalığının remisyona girmesini kolaylaştırırlar. Keza aynı antibiyotikler, fisüü veya intraabdominal abseli Crohn hastalarında da başarıyla kullanılır. Ülseratif kolitin tedavisinde antibiyotiklerin yeri Crohn hastalığındaki kadar olmamakla beraber, son zamanlarda siprofloksasinin üseratif kolitin de remisyona girmesini kolaylaştırdığı bildirilmiştir. Aynı antibiyotikler, ülseratif kolitteki ileoanal anastomoz ameliyatından sonra gelişen poşitis komplikasyonunun tedavisinde de kullanılırlar (13).
Transdermal nikotin, heparin, zileuton (5-lipoksijenaz inhibitöü), balık yağı, lidokain, ketotifen, klorokin, hidroksiklorokin, hiperbarik oksijen, intravenöz immunglobulin, ökoferez gibi çeşitli tedavi yaklaşımları inflamatuvar barsak hastalığının her iki formunda genellikle kük hasta gruplarında kullanılmış, başarılı sonuçlar alındığı bildirilmişse de yaygın kullanım alanı bulamamışlardır.
Total parenteral ve enteral beslenme rejimleri aktif Crohn hastalığında remisyonun sağlanmasında yardımcı oldukları gibi; fisü, darlık ve malabsorbsiyon gibi komplikasyonlar meydana geldiğinde zorunlu olarak kullanılırlar. Kısa zincirli yağ asidleri topikal olarak distalülseratif kolitte verilebilir.
Sulfasalazin kullananlarda ve hatta ülseratif kolitte kanser gelişme riskini azaltmak amacıyla folik asid verilebilir. Kalsiym, D vitamini, demir ve B12 vitamini eksiklikleri yerine konmalıdır. Crohn hastalığında safra asid diyareleri meydana gelmiş ise kolestiramin başlanmalıdır. Keza remisyona girmiş veya girmek üzere olan hastalardaçeşitli nedenlerle (birlikte irritabi barsak sendromu) ishal sayısı hala fazla ise, semptomatık tedavi olarak loperamid verilebilir (13).
TEDAVİ REJİMLERİ
İnflamatuvar barsak hastalıklarının tedavisinde yukarıda belirtilen ilaçlar genellikle kombinasyonlar halinde kullanılır. Tedaviyi, aktif hastalıkta remisyonu sağlayıcı tedavi ve remisyondaki hastada ınkStcnleyici idame tedavisi olmaküzere iki küme ay ırabiliriz.
Aktif ülseratif kolitli bir hastanın tedavisini planlarken en önemli nokta, alevlenmenin sebebini belirlemektir. Alevlenme intestinal amebiyazis, C. difficile veya sitomegalovirus koliti gibi hastalığın intrensek aktivitesi dışında bir sebebe bağlı ise tedavinin o sebebe yönelik düzenlenmesi gerekir.
iseratif kolitte idame tedavisi, oral sulfasalazin veya 5-ASA ile yapılır. Aminosalisilatlara rağmen bir yıl içinde iki veya daha fazla nüks meydana gelmiş ise uzun etkili immunosupresifler tedaviye eklenir. Ülseratif proktit formunda idame tedavisi sadece topikal 5-ASA preparatları ile de yapılabilir. Aminosalisilatlarla en az 3 yıl remisyonda kalan hastalarda idame tedavisi kesilebilir (13, 33).
İseratif kolit çin yapılan ‘ileojejunal anastomoz’dan sonra %20-30 hastada poşit gelişir: Akut poşit, metronidazol, siprofloksasin gibi antibiyotiklere iyi cevap verir. Bazen bu antibiyotikleri uzun süreli kullanmak, tedaviye topikal 5-ASA veya steroid preparatları eklemek gerekebilir.
Aktif Crohn hastalığı inflamatuvar tipte ise tutulum yerine göre aminosalisilatlardan biri seçilip, metronidazol ve/veya siprofloksasin ile birlikte hastaya verilir. Remisyon sağlanamadı ise steroidler eklenir.
Steroid ile remisyon sağlanıyor ancak doz azaltılamıyor ise veya steroide rağmen kısmi bir aktivite devam ediyor ise uzun etkili immunosupresifler başlanır. Steroid eklenmesine rağmen hastalığın inflamatuvar aktivitesi aynı şekilde devam ediyor ise, siklosporin gibi daha gçü ve akut etkili bir immunosupresife geçilmeli, enteral/parenteral beslenme de djşjnlmelidir. Sessiz fısüler tedavisiz izlenirken, barsak hastalığının inflamatuvar aktivitesinin olmadığı hafif semptomatik fisüller genellikle cerrahi girişim gerektirir. Komplikasyonlu fisülerde (aşikâr inflamatuvar aktivite veya karın çi absenin eşlik ettiği) ise tıbbi-cerrahi-radyolojik kombine tedavi yaklaşımları zorunludur (13).
Tıbbi tedavinin amacı obstüksiyon (inflamasyona bağlı ödemden ileri gelen), inflamasyon ve s^ürasyonu kontrol altına almaktadır. Tıbbi tedavi durumunun ciddiyetine göre tertip edilir. Hafif-orta derecede ciddi vakalarda steroid ve antibiyotiklerle birlikte uzun etkili bir immunosupresif başlanır. Azatioprin veya 6- merkaptopurinin fisüüvakalarda etkinliği hakkında karar vermek çin ortalama 6 ay beklenmesi gerekmektedir. Daha ciddi vakalarda total parentral beslenme ile birlikte antibiyotik ve siklosporin başlanır; abse varsa radyolojik yöntemlerle drenajına çalışır. Ancak abseli vakaların büükçDğunluğunda rezeksiyonlu bir cerrahi tedavi gerekecektir. Infliximab, fisüü Crohnda yeni ve umut vadeden bir tedavi alternatifi olarak göümektedir (13, 29, 34).
Obstüktif-stenozan tip Crohn hastalığında obstüksiyon inflamasyona bağlı değilse endoskopik veya cerrahi yöntemlerle dar segmentin tedavisi yapılmalıdır. Dar segment kısa ve endoskopla ulaşabilecek yerde ise endoskopik balon dilatasyon yapılmalı; aksi takdirde çok uzun olmayan dar segmentler çin striküroplasti, uzun segmentler çin rezeksiyon tarzında cerrahi girişimler uygulanır. Aminosalisilatlar Crohn hastalığının idame tedavisinde üseratif kolitteki kadar etkili değildir, ancak idamede kullanılırlar. Yılda iki veya daha fazla nükseden vakalarda da idame tedavisine uzun etkili immunosupresifler eklenir (13, 31).
Üseratif kolitte tıbbi tedavinin yetersizliği, ciddi aktiviteli atağın komplikasyonları (perforasyon, toksik megakolon), hayat kalitesini bozan kronik aktif hastalık, displazi ve kolorektal kanser durumlarında cerrahi tedavi uygulanır. Crohn hastalığında da tıbbi tedavinin yetersizliği, fisü, strikür, masif kanama ve perforasyon meydana geldiğinde cerrahi tedavi diünij. Crohn hastalarının % 60-80’i cerrahi tedavi gerektirmektedir. Rezeksiyon, by-pass ve striküroplastiler Crohn’da cerrahi seeneklerdir. Post-operatif ila? tedavisinin cerrahi rezeksiyon yapıldıktan sonra Crohn hastalığının rekürens riskini azaltmada etkili olduğu göümektedir (13, 39, 40, 41).
İNFLAMATUVAR BARSAK HASTALIKLARINDA YAŞAM KALİTESİ
Genel olarak kronik somatik hastalıklı kişilerin takip ve tedavisi fiziki ve biyolojik değişkenlere endekslenmiştir. Sübjektif sağlık hissi bu parametrelerleçok az korelasyon göstermekte, oysa hastanın yaşamını büük boyutta etkilemektedir. “Hastalar ağrısız ve gjnük aktivitelerini tam olarak yapmak isterler” bu istek, tedavinin primer amacıdır. Fakat sıklıkla klinikte hastalığın tedavisinde günlük aktivitelerin yapılabilirliği amacı göz ard ı edilebilmektedir.
Gürünüzde semptomlardan arınma ve fonksiyonların tam olarak yapılabilmesi, yaşam kalitesini belirleyen, yeni bir kavram olarak, kronik hastalıkların değerlendirilmesinde önemle yerini almalıdır. İBH’da 1978 yılından gjmınüze kadar, yaşam kalitesi kavramını, hastalığın değerlendirilmesindeki önemini ortaya gkaran çal ışmalar yapılmaktadır (42).
Kronik hastalıklar arasında önemli bir yer tutan İBH, bireylerin aktif yaşamlarını, sosyal fonksiyonlarını ve fonksiyonel kapasitelerini etkilediğinden, yaşam kalitesi sonuçlarıönemli göstergeler olarak kabul edilmektedir.
Yaşam Kalitesi Nedir?
Yaşam kalitesi, bir kişinin grıücleki fiziksel ve zihinsel zindelik durumudur. Biçok etmen yaşam kalitesine katkıda bulunabilir. Bunlar arasında yaşamın “iyi” olması, kişinin mutluluğu ve başkalarına bağımlı olmadan işlerini yaparak yaşamın keyfini çıkarması sayılabilir. Sağlıkla ilişkili yaşam kalitesi esas olarak kişinin sağlığı tarafından belirlenen, klinik girişimlerle etkilenebilen genel yaşam kalitesinin bir bileşenidir (43, 44). Örneğin, hastalığa bağlı ağrı ve bunun işlevlere getirdiği kısıtlamalar, gjnük etkinliklerde başkalarının yardımını gerektirir ve hastanın yaşam kalitesini, resmi olmasa da biröçme yoludur.
Son yıllarda gelişmiş ülkelerde sağlık hizmeti görevlileri genellikle yaşam kalitesini anketler kullanarak öçerler. Bu anketler, hastadaki fiziksel ve zihinsel belirtiler, ağrı ve gjnük ya şam etkinlikleri gibi birka? konuyla ilgili sorular çerir. Bu ür anketler, doktorların bir hastalığın ya da tedavi uygulamalarının kişinin yaşamını nasıl etkilediğini daha iyi anlamalarını sağlar.
Yaşam kalitesini etkileyen sosyo-demografik fakörler olarak yaş, cinsiyet, medeni hal, meslek, eğitim djzeyi, gelir düzeyi, kırsal/kentsel bölgede yaşama durumu, gj| fakdc^ sağlık sigortasına sahip olma durumu gibi fakörlerin incelendiği gix:lmektedir (45, 46, 47, 48, 49). Bu yüzden çalışmamızdaki anket formu hazırlanırken yukarıdaki fakörler gpzcntne al ınm ıştır.
İBH tedavisine başlarken klinik tanım ve değerlendirmeden sonra, iyi bir doktor-hasta ilişkisi kurulmalı, hastanın hastalığı nasıl algıladığı, beklentileri, iyileşmekten ne anladığı, korkuları, endişeleri belirlenmeli ve realite uygun şekilde açıklanmalıdır. Bu yaklaşım yaşam kalitesinin oluşumunda yardımcı olacaktır (65, 66, 68).
Teknolojinin ilerlemesi ile birlikte sağlıkta başarılı adımlar atılmış ve hastalıkların tedavisinde mesafeler kat edilmiştir. Buna bağlı olarak yaşam süresi uzamış ve kronik hastalıklar ile daha uzun süre birlikte yaşama zorunluluğu doğmuştur. Hastalıkların biyolojik yönden tedavisinde bu gelişmeler sağlanırken, hastaların psikososyal sorunları ile daha fazla ilgilenme zorunluluğu gündeme gelmiştir. Ek olarak, hastalıklar çin etkili ilaçlar piyasaya süiMlçe, bu ilaçlar aras ındaki farkı da belirleyen hastanın tedavisi sırasındaki konforu olmuştur. Eöylece hastaların yaşam kalitesi giderek daha fazla ilgiçeker bir duruma gelmiştir.
Çşitli tedavi çalışmalarında %30-50 oranında yaşam kalitesinden sö edilmekte iken, klinik pratikte yaşam kalitesi öçeği kullanımı ise yalnızca %2-7 oranındadır. Bunun dışında klinisyenler yaşam kalitesi konusunda olumlu görüş bildirirken, günlük uygulamalarına pek yansıtmadıkları da bilinmektedir.
Djnya Sağlık Ögünin (DSC) 1948’de, sağlığı sadece hastalık ve sakatlığı olmaması değil, fiziksel, ruhsal ve sosyal iyilik olma hali olarak tanımlamasından sonra yaşam kalitesi konusu sağlık bakım uygulamalarında ve araştırmalarında önem kazanmaya başlamıştır. 1973 yılından bu yana giderek artan sayıda klinik araştırmada yaşam kalitesi kavramı araştırmanın ana çıktısı olarak kullanılmaktadır (42).
İBH’da “Yaşam Kalitesinin Belirlenmesi” Niçin Gereklidir?
İnflamatuvar barsak hastalarında problemleri geniş boyutta gözlemlemek, sağlık çalışanlarını (Doktor, yardımcı sağlık personeli) problem çzmne katkılarını sağlamak.
Yaşam kalitesi bozulduğu açıklıkla saptandığında hangi konuda yardım yapılabileceğini hedeflemek Örn: Aile çi ilişkiler, aile bireyleri ile gpüşmek, korkuları gidermek,
Hastanın kendi ifade ettiği disfonksiyon ve streslerini bilerek yaşam kalitesinin düzeltilmesini sağlamak.
Depresyon, anksiyete gibi psikolojik sorunların tedavisi, İBH tedavisine uyumu, olumlu etkilemektedir. Ayrıca yaşam kalitesinin olumlu etkilendiği gözlemlendiğinde, tedavide yeni seçenekler (Cerrahi tedavi, ilaç değişimi vb.) kullanılabilir ve olumlu etkileşmeler ortayaçıkar ılır (4, 46).
Uygun cerrahi girişim yaşam kalitesiniönemli miktarda dzeltir. Birçalışmada 63 İBH’lı (36 CH, 27ÜK) hastanın operasyonöncesi ve sonrası yaşam kalitesi 8 skalada değerlendirilmiş, postop dönemde yaşam kalitesinde belirgin düzelme gözlenmiştir. Cerrahi girişimin zamanlaması bu bakımdanöıem kazanmaktadır (42).
Yaşam kalitesi nasıl belirlenmelidir? 1978’de Gazzard ve arkadaşları, 85 CH’lı olguda anket soruları ile g;nlk aktiviteye hastalığın etkinliğini araştırmışlardır. İzleyen yılarda çeşitli formlar geliştirilerek, klinik, emosyonel, fonksiyonel ve psikolojik değerlendirmeler yapmışlardır. Hastanın yaşam kalitesinin belirlenmesi ve geçek sorunların tedavisi (psikolojik) ile İBH’da gereksiz tedavi değişikliği, agresif yaklaşımlar, invaziv testlerin gereksiz yapılışı azalacaktır. Sağlıklı olmasa da sağlığı izlem altında, mutlu bireylerin iş görme gçeri ve kapasiteleri, birey ve toplum yararına olumlu bir şekilde kullanılmış olacaktır. Hastaların genel endişesinin sebepleri, hayatlarının hastalık tarafından kontrol edilmesi, inkontinans sorunları, hastalığın alevlenme belirsizliği, tedavi başarısındaki sorunlar, çevre ile oluşan olumsuz iletişimler, olarak dikkati çekmektedir. Bu değerlendirmeler sonucu hedef endişeyi ortadan kaldırmak olmalıdır ki bu yaklaşımla yaşam kalitesinin artırılacağı tartışmasızdır. Yaşamda kalite önemlidir, ancak kantitesiz kalite olamayacağı geçeği göz ardı edilemeyeceğinden kantitatif değerlendirmenin de eksiksiz olması gereklidir. Bylece hem hasta açısından hem de toplumsal açıdan amaç geçekle şmiş olur (20, 31, 42).
Yaşam kalitesi ölçümleri
Klinik araştırmalarda ve tedavide sağlık durumunu değerlendirmek ve medikal tedavinin sonuçlarını belirlemek amacıyla giderek artan bir şekilde kullanılmaktadır. Birçok dile çevrilmiştir. Soruların yanıtlanması 10 dakikadan daha az bir süre almaktadır. “Medical outcomes Study”den geliştirilen daha uzun sorgulamalardan alınan 36 maddeyi baz alan, 8 skala ve 2 özet skoru özel fiziksel ve mental öğeler) çerir. Her maddeye cevaplar 0’dan (negatif, kü sağlık) 100’e (pozitif, iyi sağlık) kadar skorlanarak, skalalar 0-100 arasında puanlanır. Yüksek puanlar daha iyi sağlık durumunu ifade eder.
SF-36 skalasında 5’i (fiziksel fonksiyonellik, fiziksel rol gçüğ ağrı, sosyal fonksiyonellik ve duygusal rol güüü) kısıtlılık veya yetersizliğin olup, olmadığını sağlık durumlarını tanımlar. Bunlar çin 100’ük bir skor, yetersizliğin veya kısıtlılığın olmadığını gösterir. Diğer 3 skala (genel sağlık, vitalite ve mental sağlık) bipolardır, negatif (kü) ve pozitif (iyi) sağlık durumlarını öçerek değerlendirir. Bunlar çin 50-100 arası puanlar iyi sağlık durumunu gösterirken 50’lik (orta derecede) bir skor limitasyon veya yetersizliğin olmadığını gösterir. Sorgulamanın belgelenen geçerliliği ve güvenirliliği vardır. SF 36’nın Türkçe geçerlilik ve güvenirliliği ile ilgili çalışma, Koçyiğit ve arkadaşları tarafından yapılmıştır (50).
SF 36 alt grup parametreleri:
Fiziksel fonksiyon: Gün boyunca yapılan etkinlikler (koşmak, ağır kaldırmak, spor yapmak, bir masayı çekmek, gjnük alış verişte alınanları kaldırmak, merdiven çkmak, e ğilmek, dizçkmek, yüımek vs.) araştırılır.
Fizyolojik rol güçlüğü: Kişinin bedensel sağlığının sonucu olarak, iş ve diğer güıük etkinliklerde bir sorunla karşılaşıp karşılaşmadığı (iş veya diğer etkinlikler çin harcanılan zaman süresi, k ısıtlanma, gçükçekme, daha fazla çaba gerektirmesi vs.) araştırılır.
Ağrı: Miktarı, kişinin işini engelleyip engellemediği vs. araştırılır.
Genel sağlık: Kişinin genel sağlığı açısından düüncesi, di ğer insanlarla kendini kıyaslama vs. araştırılır.
Enerji (vitalite): Kişinin kendini yaşam dolu, enerjik, tkenmiş, yorgun hissedip hissetmeme durumları araştırılır.
Sosyal fonksiyon: Kişinin bedensel sağlığı, duygusal sorunları, çevre ile ilişkisini ne kadar etkilediği araştırılır.
Ruhsal durum rolü (emosyonel rol güçlüğü): Kişinin duygusal sorunları çMünük, kaygı vs.) iş ve diğer etkinliklerine etkisi araştırılır.
Zihin sağlığı (mental sağlık): Kişinin sinirli, üzgün veya sakin ve uyumluluk durumu, kederli, hüünüveya mutlu vs. durumları araştırılır (57).
DEPRESYON
Depresyon üm bedeni ilgilendiren, fiziksel, duygusal, davranışsal ve bilişsel semptomları olan bir hastalıktır (52). Depresyon, kişinin kendisini kederli, hüznü hissettiği, dahaönce ilgi duyduğu ve zevk alarak yaptığı işlere karşı istek ve ilgisinin azaldığı, geleceğe yönelik löüTiser ve karamsar cüşncelere kapıldığı, geçmişe dük yoğun pişmanlık ve suçluluk hissettiği, yaşama istek ve zevkinin kaybolduğu, öüt ve intihar cüışjncelerinin artış gösterdiği bir hastalıktır. Hastalar çoğu kez depresif duygudurumu ‘ıstırap veren, duygusal bir ağrı’ imiş gibi tanımlarlar.
Depresyon; normal, geçici, anlık bir emosyondan bir hastalığın herhangi bir belirtisi ya da tam anlamıyla bir psikiyatrik bozukluk olarak ele alınmaya kadar birçok şeyi kapsayabilen bir kavram olarak kullanılabilmektedir.
Depresyon oldukça yaygın bir hastalıktır. Göüıme oranları 20-50 yaşları arası erkeklerde ve kadınlarda en yksektir. Herhangi bir zamanda depresif belirtiler gösterenlerin oranı yaklaşık %15-20’dir. Bu oran çinde yer alanların en az %12’sinin yaşamlarında herhangi bir zamanda tedavi gerektirecek kadar ağır depresyonlu olduğu saptanmaktadır. Yetişkin nüfusun yaklaşık %20’si yaşamlarının bir döneminde depresif bir hastalık gedmeye yatkındır. Dünya Sağlık Clgpüün (WHO) bir araştırmasında temel sağlık alanında depresyonun en çok göüen fizyolojik hastalıklardan biri olduğu ve cünyada göüen tü£n hastalıklar içerisinde % 10,4’ük böLrraı oluşturduğu bildirilmiştir. Depresyon ile ilgili kendini değerlendirme öçekleri sağlık alanında bu hastalığın teşhisinde ve hastalık düzeyinin belirlenmesinde oldukça önemlidir (51).
Depresyon, psikiyatrik hastalıklar arasında en sık gödenlerden biridir. Kadınlarda erkeklere gpre iki kat daha fazla göümektedir. Bu hususun hem kadınlara czgü, yaşı ile birlikte değişim gösteren hormonal nedenleri olmakla birlikte, kadının toplumdaki roü ve yaşadığı streslerden kaynaklandığı diünlmektedir. Depresyon, ayrı yaşayan ya da boşanmış eşler arasında yksek oranda gömmektedir. Beler kadınlar evlilere göre daha az depresyon riski taşırken, bekâr erkekler evlilere göre daha fazla risk taşımaktadırlar (59).
Depresyon, hipertansiyon kadar sık rastlanan ve anstabil anjina, ilerlemiş artrit ve diyabetes mellitus kadar yaşam kalitesini bozan bir durumdur. Mortalite riski de kayda değerdir. Depresyondaki bir kişinin özkıyım riski toplum genelinden 100 kat kadar daha yksek olabilir. Yalnızca bu risk bile, depresyonu her ortamda dikkate alınmaya değer kılar (52).
Belirtiler
Depresif duygudurumun varlığı, hastanın kendisini, üzgrı, kederli, hüznü kasvetli, mutsuz, acınacak halde, zavallı, çaresiz, boşluktaymış gibi, sinirli (asabi), düş kırıklığına uğramış, çklün ve benzeri bir bçimde tanımlamasıyla tanınır. Depresyonun genel belirtileri aşağıdaki gibi sıralanabilir (54):
Hçbir şeyden zevk almama (anhedoni),
Enerji kaybı, yorgunluk-bitkinlik,
Konuşmada, djşncelerde ve davranışlarda yavaşlama, djşncelerini belirli bir konuüzerinde yoğunlaştırma zorluğu,
İştahsızlık ve kilo kaybı veya iştah artışı ve kilo alma,
Uyku bozuklukları (uykuya dalma gçüjğj s ık sık uyanma, sabah erken uyanma veya aşırı uyuma vb.)
Somatik yakınmalar (cinsel işlev bozuklukları, genel enerji azlığı, kabızlık, tansiyon düşmesi, sırt ve baş ağrıları, beklenmedik öfke patlamaları, sese ve kalabalığa tahammülsüzlk vb.),
Ajitasyon (artmış motor etkinlik olarak ortayaçıkan huzursuzluk),
Cinsel ilgi ve etkinlikte azalma,
Daha önce ilgi duyduğu ve zevk alarak yaptığı işlere karşı belirgin bir ilgi ve istek kaybı,
Kendini değersiz görme, kçk görme, kendi kendini kınama, sürekli kendini acındırma, utanç ya da suçluluk hissetme, kendine olan saygısının azalması, çaresizlik duyguları, karamsarlık ve umutsuzluk,
Anksiyete,
Öm cüşnceleri ve intihar girişimleri,
DSM-IV-TR’ye göre Majö Depresif Episod Semptomlarının değişik alanlara dağılımı aşağıda sunulmuştur (54):
Emosyonel alanda
- Depresif duygudurum (Disfori)
- Hçbir şeyden zevk almama (anhedoni)
Vejetatif alanda
- İştahta azalma (anoreksiya)/artma (hiperfaji)
- Uykusuzluk (insomnia)/aşırı uyku uyuma/hipersomnia
- Psikomotor retardasyon/ajitasyon
- Yorgunluk-bitkinlik/enerji kaybı(anerji)
Kognitif alanda
- Suçluluk, değersizlik düünceleri
- Konsantrasyon gçüü
- Öm cüşnceleri
DSM-IV-TR’ye Göre Majör Depresif Epizod Tanı Ölçütleri (60):
- İki haftalık bir dönem sırasında, daha önceki işlevsellik düzeyinde bir değişiklik olması ile birlikte aşağıdaki semptomlardan beşinin (ya da daha fazlasının) bulunmuş olması; semptomlardan en az birinin ya (1) depresif duygudurum ya da (2) ilgi kaybı ya da artık zevk alamama, olması gerekir. Not: Açıkça genel tıbbi bir duruma bağlı olan ya da duyguduruma uygun olmayan hezeyan ya da hallüsinasyon semptomlarını katmayınız.
- Ya hastanın kendisinin bildirmesi (örn. kendisini üzgün ya da boşlukta hisseder) ya da başkalarının gözlemesi (örn. ağlamaklı bir görünümü vardır) ile belirli, hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren depresif duygudurum. Not: Çocuklarda ve ergenlerde irritabl duygudurum bulunabilir.
- Hemen her gün, yaklaşık gün boyu süren, tüm etkinliklere karşı ya da bu etkinliklerin çoğuna karşı ilgide belirgin azalma ya da artık bunlardan eskisi gibi zevk alamıyor olma (ya hastanın kendisinin bildirmesi ya da başkalarınca gözleniyor olması ile belirlendiği üzere).
- Perhizde değilken önemli derecede kilo kaybı ya da kilo alımının olması (örn. ayda, vücut kilosunun % 5’inden fazlası olmak üzere) ya da hemen her gün iştahın azalmış ya da artmış olması. Not: Çocuklarda, beklenen kilo alımının olmaması.
- Hemen her gün, insomnia (uykusuzluk) ya da hipersomnianın (aşırı uyku) olması.
- Hemen her gün, psikomotor ajitasyon ya da retardasyonun olması (sadece huzursuzluk ya da ağırlaştığı duygularının olduğunun bildirilmesi yeterli değildir, bunların başkalarınca da gözleniyor olması gerekir).
- Hemen her gün, yorgunluk-bitkinlik ya da enerji kaybının olması.
- Hemen her gün, değersizlik, aşırı ya da uygun olmayan suçluluk duygularının (hezeyan düzeyinde olabilir) olması (sadece hasta olmaktan ötürü kendini kınama ya da suçluluk duyma olarak değil).
- Hemen her gün, düşünme ya da düşüncelerini belirli bir konu üzerinde yoğunlaştırma yetisinde azalma ya da kararsızlık (ya hastanın kendisi söyler ya da başkaları bunu gözlemiştir)
- Yineleyen ölüm düşünceleri (sadece ölmekten korkma olarak değil), özgül bir tasarı kurmaksızın yineleyen intihar etme düşünceleri, intihar girişimi ya da intihar etmek üzere özgül bir tasarının olması
- Bu semptomlar bir Mikst Epizodun tanı ölçütlerini karşılamamaktadır.
- Bu semptomlar klinik açıdan belirgin bir sıkıntıya ya da toplumsal, mesleki alanlarda ya da önemli diğer işlevsellik alanlarında bozulmaya neden olur.
- Bu semptomlar bir madde kullanımının (örn. kötüye kullanılabilen bir ilaç, tedavi için kullanılan bir ilaç) ya da genel tıbbi bir durumun (örn. hipotiroidizm) doğrudan fizyolojik etkilerine bağlı değildir.
- Bu semptomlar Yas’la daha iyi açıklanamaz, yani sevilen birinin yitirilmesinden sonra bu semptomlar 2 aydan daha uzun sürer ya da bu semptomlar, belirgin bir işlevsel bozulma, değersizlik düşünceleriyle hastalık düzeyinde uğraşıp durma, intihar düşünceleri, psikotik semptomlar ya da psikomotor retardasyonla belirlidir.
Tanı ve Ayırıcı Tanı
Kişilerde tespit edilen bütün bulgu ve belirtiler depresyona işaret etse bile, genel olarak depresyon tanısı konmadanönce yap ılması gerekenıçşey daha vardır:
Mevcut belirtilerin herhangi bir medikal hastalığa bağlı olup olmadığını ayırmak gereklidir. Bu iyi bir fizik ve nörolojik muayene ve çalışılan kurumun yetenekleri çeçevesinde yapılacak laboratuar incelemeleri ile sağlanabilir. Depresyonun büük oranda fiziksel hastalıklarla ilişkili olduğu unutulmamalıdır (yaşlılarda yaklaşık %50). Uygun laboratuar incelemeleri ile çkHünlk semptomlarına neden olabilen tıbbi bozukluklar dışlanabilir. Bunlar tam kan sayımı (CBC), biyokimya profili, tiroid incelemeleri ve toksikoloji taramasını kapsar. Kırk yaşüzerindeki hastalarda elektrokardiyogram yararlı olabilir.
Belirtilerin herhangi bir ilaç veya kanun dışı madde kullanımına bağlı olup olmadığı, iyi bir soruşturma ve muayene ile ayrılabilir.
Belirtilerin işlevselliği bozacak düzeyde olup olmadığı soruşturularak veya mümkünse psikolojik testlerle tespit edilebilir. Farklı sistemleri ilgilendiren biçok tıbbi hastalık veya belirti dizinleri ya da gidiş özellikleri belirgin farklı biçok psikiyatrik bozukluk, iyi bir aytü ve muayene ihmal edilirse depresyon ile rahatlıkla karışabilmektedir. Bu yzden bu hastalıklar ve bozuklukların depresyon ile uyuşan ve ayrışan belirtilerini çok iyi bilmek ve araştırmak gerekir çnkj iyi bir oytü dikkatli fizik ve nörolojik muayene ile rutin laboratuar muayeneleri ayrımı büüköçde sa ğlayabilmektedir.
Depresyon Ağrı Birlikteliği
Depresyon yıllardır hem emosyonel hem de fiziksel belirtilerin birlikte bulunduğu bir tablo olarak bilinir. Buna rağmen fiziksel belirtilerin depresyon tablosu içindeki önemi ve bu belirtilerin nasıl başarılı şekilde tedavi edilebileceği konusundaki araştırmalar ancak son zamanlarda yoğunlaşmıştır (55).
Depresif kişilerin tedavi aramalarının başlıca nedeni fiziksel belirtilerdir ve bu konuda emosyonel belirtilerden çok daha belirleyicidirler. Örneğin uluslar arası araştırmalar birinci basamak sağlık hizmetlerine başvuran depresif kişilerin %69’unun yakınma olarak fiziksel belirtiler getirdiklerini ortaya çıkarmıştır. En sık karşılaşılan fiziksel belirti ise ağrıdır. Depresyon yaşayan kişilerin yaklaşık %50’sinde komorbid somatik ağrı belirtileri ve bunlara bağlı sıkıntılar bulunur(55).
Depresif kişilerde kronik ağrılı fiziksel problemler yaşama oranı depresif olmayanlara kıyasla 4 kat fazladır. Depresyon ve ağrı arasındaki ilişki kronik ağrı hastalarının %17’sinde depresyon bulunması ve bu oranın ağrı kliniklerinde %64’e kadar yükselmesi ile de bellidir (55).
Ağrı, depresyondac:nemsenmesi gereken bir belirti komorbiditesi olarak kabul edilebilir. Depresyonda çeşitli ağrıların yüksek oranlarda g3ümesi ve ağrılı yakınmaların tedavisi için farklı kimyasal iletici sistemlerinin etkilenmesinin gerekli olması, doğru tedavi stratejileri için bu birlikteliğin en baştan farkına varmanın önemini ortaya koyar.
Depresyon tanısı koyarken en azından bir takım objektif psikolojik testlerin rakamsal sonuçlarına ihtiyaç olduğunu kabul etmek gerekir.
ANKSİYETE BOZUKLUKLARI
Ruhsal bozukluklar arasında, anksiyete bozuklukları en fazla prevalans hızına sahip olmasına karşın, bunların yalnızca %23 ü tedavi olmaktadır. Anksiyete bozukluğu olan hastalar, diğer medikal komorbiditeler, hastanede daha uzun süre kalışlar, fazla girişim yapılması, yüksek sağlık harcamaları, okul başarısızlığı ve az gelirli işler ile devlet yardımı veya diğer yardımlara parasal bağımlılık konularında artmış bir riske sahiptir (63).
Anksiyete, otonom sinir sistemi etkinliğini gösteren nesnel belirtilerin eşlik ettiği yaygın, hoş olmayan ve genellikle belirsiz, öznel bir kaygı duygusudur. Anksiyete deneyimi, korku sezgisi veya olaylarüzerinde denetim yokluğu ile birliktedir. Ruhsal bileşenler, bireyden bireye değişmekte olup, kişilikten ve baş etme düzeneklerinden gçübir şekilde etkilenmektedir.
Anksiyete korkulmayacak durumlarda ortaya çıkarsa veya duyulan bunaltı durum çin abartılı derecedeyse patolojiktir. Anksiyete, yaşamdaki olayların bir sonucu, birincil anksiyete bozukluğunun bir belirtisi, başka bir ruhsal bozukluk ya da tıbbi rahatsızlığa ikincil ya da ilaç tedavisinin bir yan etkisi olarak karşımıza çıkabilir.
Anksiyete uyaran bir sinyaldir. Yaklaşan tehlikeye karşı uyarır ve tehditle baş etmesi, önlemler alması çin kişiyi hazırlar. Benzer bir uyarıcı sinyal olan korku, anksiyeteden ayrılmalıdır. Korku; bilinen, dışarıdan gelen, kesin ya da çatışma dışı orijinli tehdide bir yanıttır; anksiyete bilinmeyen, çsel, belirsiz veyaçatışma orijinli bir tehdide yanıttır (64).
Bir olayın stresli olarak algılanıp algılanamaması; olayın yapısına ve kişinin bu olayla baş etme ve savunma mekanizmalarına bağlıdır. Kişinin algılama, cüşnme ve d ış olaylara ve ç cürüferine göre davranma işlemleri egonun kapsamı çinde yürü. Egosu uygun bir bçimde işlevselliğini sünüren bir ki şi, dış ve ç dünyalar aras ında bir denge kurmuştur. Ego işlevini yerine getiremezse ve dengesizlik yeterince uzun sürerse ki şinin kronik anksiyetesi olur (65).
Anksiyete belirtilerinin çok çeşitli ve yaygın olması nedeniyle, onları açı klamak çin de çok say ıda etiyoloji bulunmaktadır. Son zamanlarda yapılan bir meta-analiz, ezellikle panik bozukluk, yaygın anksiyete ve korku ijn, genetiğin önemli bir unsur olduğunu ortayaçıkarmıştır (63.
Yine genetik kökleri olan huy da, anksiyete bozukluğun oluşabilmesinde önemli bir etkendir.
Bir inhibitör transmitter olan Y-aminobütrik asit (GABA), üm sinapsların %40‘nı doldurmakta ve endokrin sistem gibi, anksiyete bozukluklarından da oldulça sorumlu tutulmaktadır. Bir stres etkeni ile karşılaşmak, bir endojen opioid olan ve adrenokortikotropik hormon (ACTH) ile birlikte salgılanan , p-endorfin’in (BE) salımını uyarır.
Biçok fiziksel hastalık anksiyete belirtilerine benzer. Klinisyen, psikiyatrik bozukluğun olmadığını ve anksiyete belirtilerinin, tıbbi bir hastalığa bağlı ya da bir ilaç tedavisine ikinicil olarak gelişmediğini tam olarak saptamak durumundadır. Eğer bir hastalık öncesinde yoksa sonradan ortaya çıkan anksiyete, anksiyoz bir duygudurumla birlikte gelişen uyum bozukluğunun belirtisi olabilir. Anksiyetenin en sık rastlanan organik nedeni, alkol ve ilaç kullanımıdır çekilme sendromu veya entoksikasyon). Kafein toksisitesi ve kafeine artmış duyarlılık da, anksiyete belirtilerine benzeyebilir (63).
Ailenin işlevsizliği ve ebeveyn psikopatolojisi, anksiyete gelişiminde ve bakımında rol oynamaktadır. Anksiyoz çocukların aileleri, anksiyete geliştirmeyenlere göre, daha çok karışan, denetim sağlayan, reddeden ve daha az yakın davranan ailelerdir (63).
BELİRTİLER
Anksiyetenin belirtileri otonom sinir sisteminin işlev değişikliğine bağlıdır ve genellikle sempatik aktivasyon artışı ile ilişkilidir. Otonom sinir sistemi bir çok organla bağlantılı olduğu çin uyarı seviyesindeki değişiklikler belirti olarak yansır ve bu belirti kümesine anksiyetenin objektif belirtileri denir (66).
Anksiyetenin objektif belirtileri
Kalp atış hızında artma,çarpıntı Terleme, titreme, sarsılma Nefes daralması, soluk kesilmesi Göğüste s ıkıntı hissi, göğs a ğrısı Bulantı ya da karın ağrısı Ateş basmaları,üüme, ürperme Uyuşma ve karıncalanmalar Baş dönmesi, sersemlik, bayılma hissi Yüz k ızarması, huzursuzluk Kan basıncında artma
Anksiyetenin objektif belirtileri anksiyete bozukluklarının ortak belirti kümesidir. Anksiyete bozukluğu sendromları, bu belirtilerin farklı ortam veya şartlarda ortaya çkmas ı ya da ikincil olarak gelişen yeni belirtilerin katılımıyla oluşurlar.
Anksiyete belirtileri daha açık olarak gözden geçirilirse farklı bileşenlerden oluştukları dikkati çeker (Şekil-1). Temelde beklendiği gibi otonom uyanıklığa bağlı olanlar vardır ve otonom uyanıklığın çeşitli ynlerdeki yansımaları uyku bozuklukları, kas gerginliği, hiperventilasyon ile ilşkili belirtiler ile psikolojik uyanıklık belirtilerine yol açar.
Şekil-1 Anksiyete Belirtilerinin Bileşenleri(55)
Şekil 1’de otonom uyanıklık belirtileri olarak gösterilmi ş olan belirtiler de aslında birçok sistemin etkilenmesi sonucu yansırlar (Şekil-2 ). Etkilenen başlıca sistemler solunum sistemi ile kalp-damar, gastrointestinal ve genitouriner sistemlerdir.
Güdüğ’ gibi anksiyete belirtileri son derece yaygın bir yelpaze oluştururlar ve bu gelişme düzene ği, stres yüklenmesinden başlayan srejlerin çok (eşitli psikojenik ve fizik belirtilerle sonuçlanmasını açıklayabilir.
Şekil-2 Otonom Uyanıklık Belirtilerini Oluşturan Sistemler (55) |
Anksiyete, daha önce de belirtildiği gibi farklı anksiyete bozukluklarında farklı şekillerde yaşanır. Bazılarında süeklidir veya ataklar halinde yaşanabilir, diğer bir töürmnde nesneler ya da durumlarla karşı karşıya gelme sonucu ortaya çıkar ya da saklıdır. Anksiyete bozuklukları üst başlığı üm bu sendromların belirti kümelerinde anksiyetenin var ve belirleyici olması nedeniyle kullanılmaktadır. Bu sendromlar diğer belirtiler, biyolojik mekanizmalar, tedaviye cevap ve bunun gibi açılardan oldukça farklıdırlar.
Tanı ve Ayırıcı Tanı
Depresyonda olduğu gibi birçok tıbbi hastalığın belirtileri anksiyete ile karışabilirler. Bu yüzden anksiyetenin varlığına karar vermedenönce bu hastalıkların ortaya çıkarılabilmesi çin gerekli muayene ve tetkiklerin yapılması gerekir.
Diğer anksiyete bozuklukları, depresyon veya şizofrenide de anksiyete belirtileri göülebilir. Ancak anksiyetenin yaşanış tarzı, şartları ya da nedenleri farklıdır. Ayrıntılar dikkate alınarak yapılacak bir soruşturma farklılıkları açı Iça ortaya koyabilir.
Anksiyetenin ayırıcı tanısında dikkate alınması gereken bir diğer konu, madde kullanımı ile çeşitli şekillerde ilişkili olarak anksiyete yaşanabilmesidir. Kafein veya kafein yoksunluğu, kokain, amfetamin ve esrar kullanımı, benzodiyazepin, barbiturat, alkol veya antidepresan kesilmesi, nikotin yoksunluğu , a- adrenerjik stimulanlar, bronkodilataörler, bazı antipsikotikler, steroidler, diyet ve grip hapları kullanırken de anksiyete benzeri belirtilerle karşılaşmanın mümkün olduğu akılda tutulmalıdır.
Depresyon-Anksiyete Birlikteliği
Yapılan çalışmalarda, depresyon ileĞrüşen ve hemen hemen ona en yakın olan fizyolojik yapının anksiyete olduğu, genellikle depresyonun anksiyete ile ilişkilendirildiği bildirilmiştir (56). Bu birliktelik büyük içde anksiyetenin depresyonun bilinen belirtilerinden birisi olarak tanımlanmasıyla açıklanır.
Depresyon-Anksiyete birlikteliği neden önemlidir?
Anksiyete belirtilileri her zaman intihar riskinde artma ve tedaviye uyumda azalmaya neden olur. Major depresyon bir anksiyete bozukluğu sendromu ile komorbid olduğunda intihar riskindeki artış belirgindir.C)neğin major depresyon ve Panik Bozukluğu çin yaklaşık %7 ‘şer olan risk bu iki tablo komorbid olduğunda %20’ ye kadar yükselir.
Anksiyete belirtileri tanıyı gğde ştirir.
Anksiyete belirtilerinin hâkim olduğu tabloların tedaviye cevap oranları düşkür. Bu ür tablolarda remisyona ulaşanların oranı da pür depresyonu olanlara kıyasla düşkür.
Depresif duygu durumunda düzelme olmasına rağmen anksiyete belirtilerinde yeterli düzelme olmaması ile karekterize “anksiyz” tedavi cevaplarında, kalıntı belirti olarak devam eden anksiyete belirtileri sosyal işlevsellği etkilemeye devam eder ve depresyonun yineleme oranlarını artırır.
Tüm kal ıntı belirtilerde olduğu gibi anksiyete belirtileri nedeniyle tam düzelmeye ulaşmayan kişilerin sağlık sistemi ve dolayısıyla toplumsal maliyetler üzerindeki ykleri daha fazladır.
Yukarıda sayılan veya sayılmayan biçok nedenden dolayı depresyon tedavisinde yeterli bir düzeltmeye ulaşmak çn diğer belirtilerin yanında anksiyete belirtilerinin de tanınması ve tedaviye cevabı izlerken gjz ardı edilmemesi gerekir. Anksiyetenin belirgin olması tedavi stratejilerinde değişiklik gerektirebileceği çn en iyisi bu komorbiditenin en başta farkında olmak ve tedaviyi anksiyetenin yaratacağı riskler ve gerekliliklerçeıçevesinde düzenlenmektir.
Depresyonda anksiyete belirtileri özellikle kadınlar çin önemlidir. Araştırmalar anksiyete belirtilerinin belirgin olmadığı pü depresyonların kadın ve erkeklerde aynı oranlarda olduğunu, anksiyz ve somatik belirtilerle giden depresyonların ise kadınlarda çok daha yksek oranda bulunduğunu ortaya çıkarmıştır. Bu oransal farklılık özellikle kadın hastaları tedavi ederken anksiyete belirtilerinin daha dikkatli takip edilmesini gerekli kılar (55).
liseratif kolit ve Crohn hastalarının yaşam kalitesinin değerlendirilmesi, çeşitli değişkenlere göre depresyon ve anksiyete düzeylerinin belirlenmesi amacıyla yapılan bu çalışmamıza, Nisan 2007 – Ekim 2007 tarihleri arasında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi,1. Dâhiliye Klini ği, Gastroenteroloji polikliniğine başvuran 16-69 yaş arası 50 Ülseratif kolit (24E, 26K), 40 Crohn hastalığı (22E, 18K) olan toplam 90 inflamatuvar barsak hastası alındı.
Hastalık tanısı endoskopi, histopatoloji ve radyolojik tetkikler kullanılarak konuldu. Tüm hastalara son 4 hafta boyunca stresli olup olmadıkları; hastalık yaşı, yandaş hastalıkları, devamlı kullandıkları ilaçlar, sigara kullanıp kullanmadıkları, doğum yeri, doğum tarihi, medeni hali, eğitim durumu, operasyon geçirip geçirmediği, operasyon geçirdiyse kaç kez geçirdiği, son iki yıldaki hastanede yatış sayısı, son iki yılda kontrole geliş sayısı ve son iki yılda hastalığın kaç kez aktive olduğu sorgulandı. Tüm hastalara Kısa Form 36 sağlık anketi ile Hastane Anksiyete ve DepresyonÖŞBğ i (HAD) uygulandı (57, 58, 61).
Crohn hastaları çin Harvey Bradshaw Klinik aktivite indeksi (Tablo-2), İK hastaları çn SEO klinik aktivite indeksi (Tablo-3) hesaplandı. Bu aktivite indeksleri literaürde geçerliliği ve güvenilirliği kanıtlanmış aktivite indeksleridir (62).
Tüm hastalar demografik faktörler, hastalık yaşı, klinik aktivite, tutulum yeri, operasyon durumu, cinsiyet, sigara kullanımı, yandaş hastalıkları, hastanede yatış sayıları, kontrole gelme sayıları açısından değerlendirildi.
SF 36 anketi hastalara gastroenteroloji polikliniğine başvurduklarında uygulandı. Bu testin, hastaların fonksiyonel ve psikolojik durumlarını değerlendirdiği hastalara anlatıldı ve sözü olarak hastaların onayı alındı. Soruları kendilerinin cevaplaması gerektiği vurgulandı, anlayamadıkları soruları boş bırakmaları söylendi. Hastaların anlayamadığı sorular açıklandı ve uygun şık işaretlendi.
HARVEY BRADSHAW KİLİNİK AKTİVİTE İNDEKSİ | Skor |
Genel İyilik Hissi | |
Çok iyi | 0 |
Ortalamanın hafif altı | 1 |
Kü | 2 |
Çok köıü | 3 |
Korkunç | 4 |
Âbdominal ağrı | |
Yok | 0 |
Hafif | 1 |
Orta | 2 |
Ciddi | 3 |
Günlük Dışkılama sayısı (Her biri çin 1 puan) | |
Abdominal kitle | |
Yok | 0 |
Şüpheli | 1 |
Belirgin | 2 |
Belirgin ve duyarlı | 3 |
Komplikasyonlar (Her biri çin 1 puan)
artralji,üveitis, eritema nodozum, afözüserler, piyoderma gangrenozum, anal fissür, fisü, abse vb |
|
5 veüzeri puan aktif, 5’in altı puan remisyon olarak kabul edilir. |
Tablo-2 Harvey Bradshaw Klinik Aktivite İndeksi (63) |
Parametre |
Katsayı |
Ağırlık |
Dışkıda kan |
X 60=Y1 |
|
Yok, az |
0 |
|
Var |
1 |
|
Günük D ışkılama sayısı |
X 13=Y2 |
|
4 ve altı |
1 |
|
5-7 |
2 |
|
8 veüzeri |
3 |
|
Sedimantasyon hızı (mm/saat) |
X 0.5=Y3 |
|
Hb (g/dl) |
X (- 4)=Y4 |
|
Albümin (g/dl) |
X (- 15)=Y5 |
|
Sabit |
200 |
|
KAİ= Y1+Y2+Y3+Y4+Y5+200 |
||
Değerlendirme | KAİ < 150 Hafif, Remisyon KAİ = 150-220 Orta KAİ > 220 Ağır | |
Tablo-3 SEO Klinik Aktivite İnd | eksi (KAİ) (64) |
HAD öçeği gastroenteroloji polikliğine başvurduklarında uygulandı. Bu testin hastanın anksiyete ve depresyon yjründen riskini belirlemek, dzeyini ve şiddet değişimini ömek çin uygulandığı hastalara anlatıldı ve sözü olarak onayları alındı. Soruları kendilerinin cevaplaması gerektiği vurgulandı, anlayamadıkları soruları boş bırakmaları söylendi. Hastalara anlayamadığı sorular açıklandı ve uygun şık işaretlendi
Tüm istatiksel analizler SPSS-version13 (Statistical Software Social Sciences) programı kullanılarak yapıldı. Sonuçlar betimleyici istatistikler, korelasyon analizi, ortalamalar arası farkların testleri, varyans analizi ve regresyon analizleri ile elde edilmiştir.
Korelasyon analizinde Pearson testi (p<0,05), ikili gruplar çin ortalamalar arası farkların testinde örneklem hacmi yeterince bük (otuzdan fazla) olduğu çin Student t testi, ikiden fazla sayıda gruplar arasındaki farklar çin tek yOnü varyans analizi (one way anova), bağımsız değişkenlerin bağımlı değişkeni açıklama derecelerini öçmek çin adımsal regresyon analizi (stepwise regression analysis) kullanılmıştır. Tek ynü ve varyans analizi ve Student t testi uygulanırken varyansların homojenliğini test etmek çin Levene testi (sig=0,05) kullanılmıştır. Tek yönü varyans analizinde homojen varyansa sahip değişkenler çin Scheffe testi, diğer değişkenler çin Games Howell testi esas alınmıştır. Regresyon analizinde kesme değeri için 0,05 değeri kullanılmıştır.
İSTATİKSEL BULGULAR
iseratif kolit ve Crohn hastalarının yaşam kalitesinin değerlendirilmesi, çeşitli değişkenlere göre depresyon ve anksiyete düzeylerinin belirlenmesi amacıyla yapılan bu çalışmamıza, Nisan 2007 – Ekim 2007 tarihleri arasında Haseki Eğitim ve Araştırma Hastanesi, 1. Dâhiliye Klini ği, Gastroenteroloji polikliniğine başvuran 16-69 yaş arası 50Üseratif kolit (24E, 26K), 40 Crohn hastalığı (22E, 18K) olan toplam 90 inflamatuvar barsak hastası alındı.
ÜK-CROHN:
Hastaların ÜK veya Crohn hastası olmaları açısında değerlendirme yapıldığında Crohn hastalarının daha fazla sigara içtikleri (p=0,000), diğer hastalıklarının sayısının daha az olduğu (p=0,008), daha fazla ameliyat geçirdikleri (p=0,010), ve son iki yılda hastaneye yatışlarının daha fazla olduğu tespit edilmiştir.
Crohn hastalarının anksiyete ve depresyon seviyelerinin daha fazla, fiziksel fonksiyon, fizyolojik rol gçüü vitalite, emosyonel rol güüü boyutlarında yaşam kalitesinin daha cüşk olduğu, ancak bu farkların istatiksel olarak anlamlı seviyeye ulaşmadıkları tespit edilmiştir. Daha fazla hasta ile yapılacak çalışmalarda literatüre uygun olarak bu farkların istatiksel olarak anlam kazanabileceği değerlendirilmektedir.
ÜK |
Crohn |
P= |
|
Sigara |
2,70± 0,7 |
2,00±0,7 |
,000 |
Diğer hastalıkların sayısı |
0,66±0,42 |
0,24±0,42 |
,000 |
Ameliyat sayısı |
0,24±-0,47 |
0,71±-0,47 |
,010 |
Hastane yatış sayısı |
0,46±-0,44 |
0,90±-0,44 |
,035 |
Tablo-4 ÜK-Crohn Arasındaki Farklar (t-testi) |
REMİSYON-AKTİVASYON:
Hastaların testin uygulandığı zaman diliminde hastalıklarının remisyonda veya aktive durumda olması, hastalık aktivite indekslerinden faydalanarak tespit edilmiştir. Veriler bu açıdan değerlendirildiğinde, hastalığı remisyonda olan hastaların depresyon seviyelerinin istatiksel olarak anlamlı seviyede daha düşük olduğu; (p=0,034), fizyolojik rol güçlüğü (p=0,004), ağrı (p=0,003), genel sağlık (p=0,020), vitalite (p=0,004) ve mental sağlık (p=0,023), boyutlarında yaşam kalitelerinin daha yüksek olduğu görülmüştür (Tablo-5).
Remisyon |
Aktive |
P= |
|
Depresyon | 6,93± 4,2 |
9,23t4,3 |
,034 |
RolFizyolojik | 71,97± 21,0 |
59,52t14,7 |
,004 |
Ağrı | 70,83± 20,1 |
55,95t18,4 |
,003 |
GenelSağlık | 56,10± 17,0 |
46,31±14,0 |
,020 |
Vitalite | 60,68± 20,8 |
47,22t15,9 |
,004 |
Mental Sağlık | 62,36± 18,1 |
51,9Qt 16,9 |
,023 |
Tablo- 5 Hastalığın Remisyonda-Aktive Olması Arasındaki Farklar (t-testi) |
MEDENİ HAL:
Medeni hal açısından hastalar arasındaki farklar incelendiğinde; evli olan hastaların daha yüksek yaş ortalamasına sahip oldukları, daha fazla sigara içtikleri, daha fazla depresyonda oldukları ve depresyon düzeylerinin daha yüksek olduğu, fiziksel fonksiyon başta olmak üzere yaşam kalitelerinin daha düşük olduğu tespit edilmiştir (Tablo-6).
Evli |
Bekar |
P= |
|
Yaşı | 38,77± 12,0 |
24,70t5,8 |
,000 |
Sigara | 2,27± 0,9 |
2,80t0,6 |
,004 |
Depresyon | 8,27± 4,3 |
5,10t3,2 |
,001 |
Fiziksel fonksiyon | 77,50± 16,6 |
87,66t14,2 |
,015 |
Depresyonvaryok | 0,57± 0,4 |
0,20t0,4 |
,002 |
CİNSİYET:
Cinsiyet açısından hastalar arasındaki farklar incelendiğinde; istatiksel olarak anlamlı derecede bayanların eğitim seviyelerinin daha düşük olduğu (p=0,026), ve daha az sigara kullandıkları (p=0,011) görülmektedir. Ayrıca bayanlarda anksiyete seviyesinin (p=0,007), ve anksiyete bulunma olasılığının daha fazla (p=0,040), olduğu, ağrı boyutunda yaşam kalitesinin daha düşük olduğu (p=0,008) tespit edilmiştir (Tablo-7).
Erkek |
Kadın |
P= |
|
Anksiyete |
7,80± 4,39 |
10,29t4,10 |
,007 |
Ağrı |
72,34± 21,71 |
60,66t18,47 |
,008 |
Eğitim Seviyesi |
2,17± 1,51 |
1,58t0,87 |
,026 |
Sigara |
2,15± 0,94 |
2,62±0,77 |
,011 |
AnksiyeteVarYok |
0,26± 0,44 |
0,47±0,50 |
,040 |
Tablo- 7 Cinsiyete Göre Farklar (t-testi)
SİGARA:
Ç ışmamızda hastaların sigara çip içmemelerine göre hastalar arasındaki farklar incelendiğinde, depresyonda olanların, Crohn hastalarının, eğitim seviyesi düük hastaların, erkeklerin ve evli hastaların daha çok sigara çtikleri tespit edilmiştir (Tablo-8).
İçiyor |
İçmiyor |
P= |
|
Depresyon | 10,00± 4,0 |
6,78t4,1 |
,002 |
DepresyonVarYok | 0,75± 0,4 |
0,4(±0,4 |
,003 |
Hastalık Tanısı | 1,80± 0,4 |
1,33t 0,4 |
,000 |
Medeni Hal | 1,92± 0,2 |
1,7(10,4 |
,009 |
Cinsiyet | 1,32± 0,4 |
1,6(10,4 |
,018 |
Eğitim Seviyesi | 1,28± 0,6 |
2,16t1,4 |
,000 |
ALKOL:
Alkol kullanan hastalarda yandaş hastalıklarının daha fazla sayıda bulunduğu (p=0,048) görülmüştür.
İçiyor |
İçmiyor |
P= |
|
Diğer Hastalıkların Sayısı |
2,00 |
0,46 |
,048 |
Tablo- 9 Alkol Kullanımına Göre Farklar (t-testi) |
ANKSİYETE:
Anksiyete değişkeni incelendiğinde, son altı ay içinde hastalığının aktivasyon sayısı fazla, depresyonda olan, bayan hastalarda daha yüksek olduğu görülmektedir. Buna karşın eğitim seviyesinin yükselmesiyle, fiziksel fonksiyon, fizyolojik rol güçlüğü, ağrı, genel sağlık, vitalite, sosyal fonksiyon, emosyonel rol güçlüğü ve mental sağlık faktörlerinin artmasıyla anksiyetenin azaldığı gözlenmiştir (Tablo-10).
Doğru Orantılı |
Ters Orantılı |
|||
Değişken |
P |
Değişken |
P | |
Aktivasyon sayısı |
,265 |
Eğitim seviyesi |
,255 | |
Depresyon |
,568 |
Fiziksel fonksiyon |
,495 | |
Cinsiyet (Kadınlarda daha fazla) |
,284 |
Fizyolojik rol güçlüğü |
,489 | |
Anksiyete |
Ağrı |
,452 | ||
Genel sağlık |
,512 | |||
Vitalite |
,547 | |||
Sosyal fonksiyon |
,241 | |||
Emosyonel rol güçlüğü |
,428 | |||
Mental sağlık |
,622 |
Tablo- 10 Anksiyete ile Diğer Faktörlerin İlişkisi (Korelasyon) |
Yine t-testinde de benzer sonuçlar elde edilmiş olup, hastalarda anksiyete olup olmamasına göre değerlendirme yapıldığında; cinsiyet (p=0,040), eğitim seviyesi (p=0,002), depresyon olup olmaması (p=0,001), depresyon seviyesi (p=0,000), fiziksel fonksiyon (p=0,000), fizyolojik rol güçlüğü (p=0,000), ağrı (p=0,002), genel sağlık (p=0,000), vitalite (p=0,000), sosyal fonksiyon (p=0,000), emosyonel rol güçlüğü (p=0,007), mental sağlık (p=0,000) faktörlerinde istatiksel olarak anlamlı fark tespit edilmiştir (Tablo-11).
Anksiyete Var |
Anksiyete Yok |
P= |
|
Depresyon |
9,84±4,1 |
6,33±3,8 |
,000 |
Fiziksel fonksiyon |
71,11±17,1 |
85,20±13,9 |
,000 |
Rolfiz |
59,84±13,1 |
75,00±21,9 |
,000 |
Ağrı |
57,65±18,7 |
71,59±20,3 |
,002 |
Ğensağ |
45,05±11,9 |
57,87±17,0 |
,000 |
Vitalite |
46,21±17,4 |
63,61±18,8 |
,000 |
Rolgüçlüğüemosyonel |
66,16±17,4 |
77,97±22,0 |
,007 |
Mental sağlık |
48,38±15,1 |
66,01±16,2 |
,000 |
Cinsiyet |
1,64±0,4 |
1,41±0,4 |
,040 |
Eğitim seviyesi |
1,42±0,9 |
2,20±1,3 |
,002 |
Depresyonvaryok |
0,72±0,4 |
0,36±0,4 |
,001 |
Tablo-11 Anksiyete ile Diğer Faktörlerin İlişkisi (t-testi) |
Buna karşın; doğum yeri, yaş, medeni hal, tanı yılı, sigara kullanımı, alkol kullanımı, diğer hastalıkların olması, ileostomi, ileoanal anostomos, ileorektal anostomos, ameliyat sayısı, son iki yıl içinde hastaneye yatış sayısı, hastalık aktivite indeksi, hastalığın lokalizasyonu, anksiyete faktörleri ile arasında doğrusal ve istatiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamıştır.
M odel |
R |
R Kare |
Düzeltilmi ş R Kare |
R Kare Değişimi |
F Değişimi |
Sig. F Değişimi |
1 |
,63(a) |
,402 |
,387 |
,402 |
26,924 |
,000 |
2 |
,70(b) |
,492 |
,466 |
,090 |
6,895 |
,012 |
3 |
,74(c) |
,547 |
,511 |
,055 |
4,623 |
,038 |
a Tahmin Eden Değişken(TED): Mental Sağlık b Tahmin Eden Değişken: Mental Sağlık, tanı yılı c Tahmin Eden Değişken: Mental Sağlık, tanı yılı, Ağrı) d Bağımlı Değişken: Anksiyete
Tablo- 12 Anksiyete ile Diğer Faktörlerin İlişkisi (Regresyon analizi) |
DEPRESYON:
Depresyon değişkeni incelendiğinde, sigara kullananlarda, son altı ay içinde hastalığının aktivasyon sayısı fazla, HAİ’si yüksek, hastalığı aktive olan, anksiyetesi yüksek, bayan hastalarda daha fazla olduğu görülmektedir. Buna karşın eğitim seviyesinin yükselmesiyle, fiziksel fonksiyon, fizyolojik rol güçlüğü, ağrı, genel sağlık, vitalite, sosyal fonksiyon, emosyonel rol güçlüğü ve mental sağlık faktörlerinin artmasıyla depresyonun azaldığı gözlenmiştir (Tablo-13).
Depresyon |
Doğru Orantılı |
Ters Orantılı |
||
Değişken |
P |
Değişken |
P | |
Sigara kullanımı |
,315 |
Eğitim seviyesi |
,394 | |
Aktivasyon sayısı |
,268 |
Fiziksel fonksiyon |
,526 | |
HAİ |
,409 |
Fizyolojik rol güçlüğü |
,508 | |
Hast. Aktivasyon Durumu |
,232 |
Ağrı |
,571 | |
Anksiyete |
,568 |
Genel sağlık |
,497 | |
Medeni hal (Evliler daha yüksek) |
,326 |
Vitalite |
,649 | |
Sosyal fonksiyon |
,467 | |||
Emosyonel rol güçlüğü |
,400 | |||
Mental sağlık |
,648 |
Tablo- 13 Depresyon ile Diğer Faktörlerin İlişkisi (Korelasyon) |
Depresyon varyok |
Depresyon VAR |
Depresyon YOK |
P= |
Anksiyete |
11,28±3,6 |
6,80±3,9 |
,000 |
Depresyon |
11,28±2,3 |
3,95±2,0 |
,000 |
Fızıksel fonksıyon |
72,51±15,6 |
87,55±13,9 |
,000 |
Rolfız |
60,83±16,3 |
78,05±20,6 |
,000 |
Ağrı |
56,96±18,8 |
76,09±18,2 |
,000 |
Ğensağ |
46,51±11,4 |
59,82±18,1 |
,000 |
Vıtalıte |
46,48±16,5 |
68,08±17,5 |
,001 |
Sosyal fonksiyon |
64,00±15,4 |
78,18±20,3 |
,000 |
Rolgtçltğtemosyonel |
65,18±18,0 |
82,19±20,7 |
,000 |
Mental sağlık |
49,55±14,6 |
69,62±15,2 |
,000 |
Anksiyete varyok |
0,53±0,5 |
0,20±0,4 |
,001 |
Eğitim seviyesi |
1,41±0,7 |
2,42±1,5 |
,000 |
Sigara |
2,14±0,9 |
2,64±0,7 |
,007 |
Hastalarda depresyon olup olmamasına göre değerlendirme yapıldığında; eğitim seviyesi (p=0,000),sigara içme durumu (p=0,007), anksiyete olup olmaması (p=0,001), anksiyete seviyesi (p=0,000), fiziksel fonksiyon (p=0,000), fizyolojik rol güçlüğü (p=0,000), ağrı (p=0,000), genel sağlık (p=0,000), vitalite (p=0,000), sosyal fonksiyon (p=0,000), emosyonel rol güçlüğü (p=0,007), mental sağlık (p=0,000) faktörlerinde istatiksel olarak anlamlı fark tespit edilmiştir (Tablo-14).
Buna karşın; yaş, cinsiyet, tanı yılı, sigara kullanımı, alkol kullanımı, diğer hastalıkların olması, ileostomi, ileoanal anostomos, ileorektal anostomos, ameliyat sayısı, son iki yıl içinde hastaneye yatış sayısı, hastalığın lokalizasyonu ile arasında doğrusal ve istatiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamıştır.
Model |
R | R Kare | Düzeltilmi ş R Kare | R Kare Değişimi |
F Değişimi |
P (F Değişimi) |
1 |
,647 | ,419 | ,404 | ,419 |
28,82 |
,000 |
2 |
,762 | ,580 | ,558 | ,161 |
14,95 |
,000 |
3 |
,804 | ,647 | ,619 | ,067 |
7,22 |
,011 |
4 |
,828 | ,686 | ,652 | ,039 |
4,61 |
,038 |
5 |
,849 | ,720 | ,681 | ,034 |
4,39 |
,043 |
6 |
,878 | ,771 | ,731 | ,050 |
7,66 |
,009 |
7 |
,894 | ,799 | ,757 | ,028 |
4,75 |
,036 |
a Tahmin Eden Değişken: Fızıksel fonksıyon
b TED: Fızıksel fonksıyon, ğenSağ c TED: Fızıksel fonksıyon, ğenSağ sigar d TED: Fızıksel fonksıyon, ğenSağ, sigara, Mental Sağlık, e TED: Fızıksel fonksıyon, ğenSağ, sigara, Mental Sağlık, cinsiyet f TED: Fızıksel fonksıyon, ğenSağ sigara, Mental Sağlık, cinsiyet, doğum yeri g Bağımlı Değişken: depresyon Tablo- 15 Depresyon ile Diğer Faktörlerin İlişkisi (Regresyon analizi) |
FİZİKSEL FONKSİYON:
Yaşam kalitesinin fiziksel fonksiyon boyutu incelendiğinde, bekârlarda, erkeklerde, hastalığı remisyonda olanlarda ve eğitim seviyesi yüksek hastalarda daha yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca fizyolojik rol güçlüğü ve fizyolojik rol güçlüğü başta olmak üzere yaşam kalitesinin diğer boyutlarıyla yüksek derecede korele olduğu görülmektedir. Bunlarda başka hastaneye yatış sayısı, anksiyete ve depresyon arttıkça yaşam kalitesinin fiziksel fonksiyon boyutunun azaldığı gözlenmiştir (Tablo-16).
Doğru Orantılı |
Ters Orantılı |
|||
Değişken |
P |
Değişken |
P | |
Cinsiyet (Erkeklerde daha fazla) |
,281 |
Hastaneye yatış sayısı |
,264 | |
Eğitim seviyesi |
,221 |
Anksiyete |
,495 | |
Fiziksel |
Fizyolojik rol güçlüğü |
,537 |
Depresyon |
,526 |
fonksiyon |
Ağrı |
,388 | ||
Genel sağlık |
,372 | |||
Vitalite |
,433 | |||
Sosyal fonksiyon |
,521 | |||
Emosyonel rol güçlüğü |
,461 | |||
Mental sağlık |
,407 |
Tablo-16 Fiziksel fonksiyon ile Diğer Faktörlerin İlişkisi (t-testi veKorelasyon) |
Buna karşın; doğum yeri, yaş, tanı yılı, sigara kullanımı, son altı ay içinde hastalığın aktivasyon sayısı, hastalık aktivite indeksi, hastalığın lokalizasyonu ile arasında doğrusal ve istatiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamıştır.
FİZYOLOJİK ROL GÜÇLÜĞÜ:
Yaşam kalitesinin fizyolojik rol güçlüğü boyutu incelendiğinde, bekârlarda ve eğitim seviyesi yüksek hastalarda daha yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca emosyonel rol güçlüğü ve vitalite başta olmak üzere yaşam kalitesinin diğer boyutlarıyla yüksek derecede korele olduğu görülmektedir. Bunlardan başka hastalığın aktive olmasıyla, anksiyete ve depresyonun artmasıyla yaşam kalitesinin fiziksel fonksiyon boyutunun azaldığı gözlenmiştir (Tablo-17).
Fizyolojik rol güçlüğü |
Doğru Orantılı |
Ters Orantılı |
||
Değişken |
P |
Değişken |
P | |
Medeni hal (Bekârlar daha yüksek) |
,246 |
Hastalığın aktivasyon durumu |
,269 | |
Eğitim seviyesi |
,368 |
Anksiyete |
,489 | |
Fiziksel fonksiyon |
,537 |
Depresyon |
,508 | |
Ağrı |
,380 | |||
Genel sağlık |
,389 | |||
Vitalite |
,639 | |||
Sosyal fonksiyon |
,570 | |||
Emosyonel rol güçlüğü |
,786 | |||
Mental sağlık |
,538 |
Buna karşın; yaş, medeni hal, cinsiyet, eğitim seviyesi, tanı yılı, sigara kullanımı, alkol kullanımı, diğer hastalıkların olması, ileostomi, ileoanal anostomos, ileorektal anostomos, ameliyat sayısı, son iki yıl içinde hastaneye yatış sayısı, son altı ay içinde hastalığın aktivasyon sayısı, hastalığın lokalizasyonu ile arasında doğrusal ve istatiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamıştır.
AĞRI:
Yaşam kalitesinin ağrı boyutu incelendiğinde, erkeklerde, hastalığı remisyonda olanlarda ve eğitim seviyesi yüksek hastalarda daha yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca vitalite ve genel sağlık başta olmak üzere yaşam kalitesinin diğer boyutlarıyla yüksek derecede korele olduğu görülmektedir. Bunlardan başka hastalığın aktive olmasıyla, HAİ, aktivasyon sayısıyla, anksiyete ve depresyonun artmasıyla yaşam kalitesinin ağrı boyutunun azaldığı gözlenmiştir (Tablo-18).
Doğru Orantılı |
Ters Orantılı |
|||
Değişken |
P |
Değişken |
P |
|
Cinsiyet (Erkeklerde daha fazla) |
,246 |
Aktivasyon sayısı |
,225 |
|
Eğitim seviyesi |
,221 |
HAİ |
,455 |
|
Ağrı |
Fiziksel fonksiyon |
,388 |
Hastalığın aktivasyon durumu |
,315 |
Fizyolojik rol güçlüğü |
,380 |
Anksiyete |
,452 |
|
Genel sağlık |
,507 |
Depresyon |
,571 |
|
Vitalite |
,594 |
|||
Sosyal fonksiyon |
,419 |
|||
Emosyonel rol güçlüğü |
,342 |
|||
Mental sağlık |
,503 |
|||
Tablo- 18 Ağrı ile Diğer Faktörlerin | lişkisi (t-testi ve Korelasyon) |
Buna karşın; yaş, medeni hal, tanı yılı, sigara kullanımı, alkol kullanımı, diğer hastalıkların olması, ileostomi, ileoanal anostomos, ileorektal anostomos, ameliyat sayısı, son iki yıl içinde hastaneye yatış sayısı, hastalığın lokalizasyonu ile arasında doğrusal ve istatiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamıştır.
GENEL SAĞLIK:
Yaşam kalitesinin genel sağlık boyutu incelendiğinde, hastalığı remisyonda olanlarda daha yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca vitalite ve mental sağlık başta olmak üzere yaşam kalitesinin diğer boyutlarıyla yüksek derecede korele olduğu
görülmektedir. Bunlardan başka aktivasyon sayısı, hastalığın aktive olmasıyla, anksiyete ve depresyonun artmasıyla yaşam kalitesinin genel sağlık boyutunun azaldığı gözlenmiştir (Tablo-19).
Genel sağlık |
Doğru Orantılı |
Ters Orantılı |
||
Değişken |
P |
Değişken |
P | |
Fiziksel fonksiyon |
,372 |
Aktivasyon sayısı |
,227 | |
Fizyolojik rol güçlüğü |
,389 |
Hastalığın aktivasyon durumu |
,256 | |
Ağrı |
,507 |
Anksiyete |
,512 | |
Vitalite |
,674 |
Depresyon |
,497 | |
Sosyal fonksiyon |
,376 | |||
Emosyonel rol güçlüğü |
,376 | |||
Mental sağlık |
,603 |
Tablo- 19 Genel Sağlık ile Diğer Faktörlerin İlişkisi (t-testi ve Korelasyon) |
Buna karşın; yaş, medeni hal, cinsiyet, eğitim seviyesi, tanı yılı, sigara kullanımı, alkol kullanımı, diğer hastalıkların olması, ileostomi, ileoanal anostomos, ileorektal anostomos, ameliyat sayısı, son iki yıl içinde hastaneye yatış sayısı, hastalık aktivite indeksi, hastalığın lokalizasyonu ile arasında doğrusal ve istatiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamıştır.
VİTALİTE:
Yaşam kalitesinin vitalite boyutu incelendiğinde, hastalığı remisyonda olanlarda daha yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca genel sağlık ve mental sağlık başta olmak üzere yaşam kalitesinin diğer boyutlarıyla yüksek derecede korele olduğu görülmektedir. Bunlardan başka hastalığın aktive olmasıyla, HAİ, anksiyete ve depresyonun artmasıyla yaşam kalitesinin vitalite boyutunun azaldığı gözlenmiştir (Tablo-20).
Doğru Orantı |
ı |
Ters Orantılı |
||
Değişken |
P |
Değişken |
P |
|
Fiziksel fonksiyon |
,433 |
HAİ |
,392 |
|
Vitalite |
Fizyolojik rol güçlüğü |
,639 |
Hastalığın aktivasyon durumu |
,287 |
Ağrı |
,594 |
Anksiyete |
,547 |
|
Genel sağlık |
,674 |
Depresyon |
,649 |
|
Sosyal fonksiyon |
,503 |
|||
Emosyonel rol güçlüğü |
,568 |
|||
Mental sağlık |
,814 |
Buna karşın; yaş, medeni hal, cinsiyet, eğitim seviyesi, tanı yılı, sigara kullanımı, alkol kullanımı, diğer hastalıkların olması, ileostomi, ileoanal anostomos, ileorektal anostomos, ameliyat sayısı, son iki yıl içinde hastaneye yatış sayısı, hastalık aktivite indeksi, hastalığın lokalizasyonu ile arasında doğrusal ve istatiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamıştır.
SOSYAL FONKSİYON:
Yaşam kalitesinin sosyal fonksiyon boyutu incelendiğinde, emosyonel rol güçlüğü ve fizyolojik rol güçlüğü başta olmak üzere yaşam kalitesinin diğer boyutlarıyla yüksek derecede korele olduğu görülmektedir. Bunlardan başka ileorektal anostomos olmasıyla, anksiyete ve depresyonun artmasıyla yaşam kalitesinin sosyal fonksiyon boyutunun azaldığı gözlenmiştir (Tablo-21).
Doğru Orantılı |
Ters Orantılı |
|||
Değişken |
P |
Değişken |
P |
|
Fiziksel fonksiyon |
,521 |
İleorektal anostomos |
,229 |
|
Sosyal fonksiyon |
Fizyolojik rol güçlüğü |
,570 |
Anksiyete |
,241 |
Ağrı |
,419 |
Depresyon |
,467 |
|
Genel sağlık |
,376 |
|||
Vitalite |
,503 |
|||
Emosyonel rol güçlüğü |
,530 |
|||
Mental sağlık |
,432 |
Tablo- 21 Sosyal Fonksiyon ile Diğer Faktörlerin İlişkisi (t-testi ve Korelasyon |
Buna karşın; yaş, medeni hal, cinsiyet, eğitim seviyesi, tanı yılı, sigara kullanımı, alkol kullanımı, diğer hastalıkların olması, ileostomi, ileoanal anostomos, ameliyat sayısı, son iki yıl içinde hastaneye yatış sayısı, hastalık aktivite indeksi, hastalığın lokalizasyonu ile arasında doğrusal ve istatiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamıştır.
EMOSYONEL ROL GÜÇLÜĞÜ:
Yaşam kalitesinin emosyonel rol güçlüğü boyutu incelendiğinde, fizyolojik rol güçlüğü ve vitalite başta olmak üzere yaşam kalitesinin diğer boyutlarıyla yüksek derecede korele olduğu görülmektedir. Ayrıca, anksiyete ve depresyonun artmasıyla yaşam kalitesinin emosyonel rol güçlüğü boyutunun azaldığı gözlenmiştir (Tablo-22).
Doğru Orantılı |
Ters Orantılı |
||
Değişken |
P | Değişken |
P |
Fiziksel fonksiyon |
,461 | Anksiyete |
,428 |
Fizyolojik rol güçlüğü |
,786 | Depresyon |
,400 |
Ağrı |
,342 | ||
Genel sağlık |
,376 | ||
Vitalite |
,568 | ||
Sosyal fonksiyon |
,530 | ||
Mental sağlık |
,498 |
Emosyonel rol güçlüğü |
ablo- 22 Emosyonel Rol Güçlüğü ile Diğer Faktörlerin İlişkisi (t-testi ve Korelasyon)
Buna karşın; yaş, medeni hal, cinsiyet, eğitim seviyesi, tanı yılı, sigara kullanımı, alkol kullanımı, diğer hastalıkların olması, ileostomi, ileoanal anostomos, ileorektal anostomos, ameliyat sayısı, son iki yıl içinde hastaneye yatış sayısı, hastalık aktivite indeksi, hastalığın lokalizasyonu ile arasında doğrusal ve istatiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamıştır.
MENTAL SAĞLIK:
Yaşam kalitesinin mental sağlık boyutu incelendiğinde, hastalığı remisyonda olanlarda daha yüksek olduğu görülmektedir. Ayrıca genel sağlık ve vitalite başta olmak üzere yaşam kalitesinin diğer boyutlarıyla yüksek derecede korele olduğu görülmektedir. Bunlardan başka hastalığın aktive olmasıyla, HAİ, anksiyete ve depresyonun artmasıyla yaşam kalitesinin mental sağlık boyutunun azaldığı gözlenmiştir (Tablo-23).
Doğru Orantılı |
Ters Orantılı |
|||
Değişken |
P |
Değişken |
P |
|
Fiziksel fonksiyon |
,407 |
HAİ |
,306 |
|
Mental sağlık |
Fizyolojik rol güçlüğü |
,538 |
Hastalığın aktivasyon durumu |
,250 |
Ağrı |
,503 |
Anksiyete |
,622 |
|
Genel sağlık |
,603 |
Depresyon |
,648 |
|
Vitalite |
,814 | |||
Sosyal fonksiyon |
,432 | |||
Emosyonel rol güçlüğü |
,498 |
Tablo- 23 Mental Sağlık ile Diğer Faktörlerin İlişkisi (t-testi ve Korelasyon) |
Buna karşın; yaş, medeni hal, cinsiyet, eğitim seviyesi, tanı yılı, sigara kullanımı, alkol kullanımı, diğer hastalıkların olması, ileostomi, ileoanal anostomos, ileorektal anostomos, ameliyat sayısı, son iki yıl içinde hastaneye yatış sayısı, hastalık aktivite indeksi, hastalığın lokalizasyonu ile arasında doğrusal ve istatiksel olarak anlamlı ilişki bulunamamıştır.
TARTIŞMA
İnflamatuar Barsak Hastalığı (İBH) idiopatik ve kronik bir barsak enflamasyonu olup, remisyon ve relapslarla seyreder. İBH 15-35 yaşları arasında en yksek insidansa sahip olup yaşam sürecinin çok aktif bir dönemini kapsamaktadır. Bu dönemde insanlar ın hayatında eğitim, kariyer ve evlilik gibi çok önemli olaylar yer almaktadır. Bu nedenle hastaların, iş, aile, evlilik yaşamı, sosyal ilişkileri, sosyal faaliyetleri, emosyonel fonksiyonlarını ve yaşam kalitesini etkilemektedir. Artık semptomlardan arınma ve fonksiyonların tam olarak yapılabilmesi, yaşam kalitesini belirleyen yeni bir kavram olarak kronik hastalıkların değerlendirilmesinde önemli bir yer tutmaktadır. İBH’nın kronikliği ve hastaların yaşam kalitesini etkilediği biçokçal ışmada gösterilmiştir.
İBH’nın tipik semptomları olan diyare, rektal kanama, karın ağrısı, şişkinlik, inkontinans gibi sorunların hem hastaların kontroü dışında olması hem de özellikle alevlenme dönemlerinde hastayı aşırı rahatsız etmesi, hastalığın alevlenme belirsizliği, hayatlarının hastalık tarafından kontrol edilmesi ve toplumla olan ilişkilerinde karşılaştıkları güMeri art ırması nedeniyle yaşam kalitesi, anksiyete ve depresyonüzerinde etkisi olduğu birçok araştırmada gözlemlenmiştir.
Gürünüzde semptomlardan arınma ve fonksiyonların tam olarak yapılabilmesi, yaşam kalitesini belirleyen, yeni bir kavram olarak, kronik hastalıkların değerlendirilmesinde önemle yerini almalıdır. İBH’da 1978 yılından gjriünüze kadar, yaşam kalitesi kavramını, hastalığın değerlendirilmesindeki önemini ortaya gkaran çal ışmalar yapılmaktadır (42).
Kronik hastalıklar arasında önemli bir yer tutan İBH, bireylerin aktif yaşamlarını, sosyal fonksiyonlarını ve fonksiyonel kapasitelerini etkilediğinden, yaşam kalitesi sonuçlarıönemli göstergeler olarak kabul edilmektedir.
Yaptığımız çalışmada çoğunlukla bilimsel literatürle uyumlu, kimi hususlarda da farklı sonuçlar elde edilmiştir. Elde edilen sonuçlar bilimsel yazında konu ile ilgili çal ışmalarla karşılıklı olarak tartışılmış, yapılan değerlendirmeler sonunda ulaşılan sonuçlar ve bunlara dayalı yapılan teklifler aşağıda sunulmuştur.
Nardin ve ark. 492 (331 ÜK, 161 CH) İBH’lı hastanın yaşam kalitesi ve psikolojik stresini araştırmışlar. Çalışmalarında SF-36 Yaşam Kalitesi ciçsği, İBH’lığı anketi ve HAD öçeği kullanmışlar. Çalışma sonucunda ÜK’li hastaların yaşam kaliteleri CH hastalarının yaşam kalitesinden daha yüksek bulunmuş, ileostomisi olan hastaların yaşam kalitesinde değişiklik gözlemlenmezken, ileoanal anostomozu olan hastaların yaşam kalitesinin daha cüük olduğu saptanmıştır (65). Yapılan başka çalışmalarda da benzer sonuçlar elde edilmiştir (66, 67, 67). CH hastalarının ÜK hastalarından daha fazla anksiyete ve depresyona sahip oldukları gözlenmi ştir. CH hastalarındaki anksiyete ve depresyonun daha fazla grime sebebi CH hastalığının semptomlarının daha ağır olmasından ileri geldiği düürülmektedir. İloanal anostomoza sahip olan hastalarda anksiyete ve depresyon düzeyleri daha yüksek saptanırken, ileostomili hastalarda ileostomisi olmayan hastalara göre anksiyete ve depresyon açısından fark gözlenmemi ştir.
Pace ve Ark., İrritabl Barsak Sendromu ile İBH’lı hastaların yaşam kalitesi açısından karşılaştırılmasını amaçlayan birçalışma yapmışlardır.Ça ışmaya 80 İBH (26 ÜK 54 crohn) ve 85 İBS’li hasta katılmıştır.Çai ışmaya katılan hastalara SF-36 yaşam kalitesi öçeği, SCL-90 psikoljik profil öçeği ve SRE stresli yaşam olayları öçeği uygulanmıştır. İBS ile İBH’lı hastaların yaşam kaliteleri ve psikolojik stresleri arasında anlamlı bir fark saptanmamıştır. Ancak ÜK ve Crohn hastaları karşılaştırıldığında Crohn hastalarının yaşam kalitesinin daha düşük olduğu saptanmıştır (67).
Loonen ve ark. yaptıkları çalışmada, İBH’lı pediatrik hastalarda kullanılan hastalığa özgj yaşam kalitesi öçeğini (Impact-2) kullanmışlardır. Çalışma sonucunda İBH’lı adolesan hastaların yaşam kalitesinin genel toplumdan belirgin şekilde cüük olduğu, ancak daha erken yaş grubundaki İBH’lı hastaların cüük olmadığı gözlenmiştir. Bunun sebebi olarak ise daha erken yaş grubundaki hastaların hastalık aktivitesinin hafif olmasıyla açıklamışlardır. Yine bu çalışmanın sonucunda Crohn’lu hastaların yaşam kalitesi, ÜK hastalarına göre daha düşük olduğu saptanmıştır (68).
Mukherjee ve ark. İBH’lı 19 anne ve 5 babanın (14 crohn, 10ÜK) kat ıldığı bir çalışma yapmışlardır. Bu çalışmada İBH’ın anne ve baba olarak onları nasıl etkilediği, çocuklarının bu durumdan nasıl etkilendiği, karşılaştıkları gçüklerle nasıl başa çıktıkları, verilen sağlık hizmetlerinden ne gibi beklentiler çinde olduklarının ortaya konması amaçlanmıştır. Yntem olarak grup tartışmaları, bire-bir mülakatlar ve kısa IBDQ öçeği kullanılmıştır. İBH’lı anne-babaların olumlu bir sonuç olarak çocuklarıyla daha yakın bağlar kurdukları gzlemlenmiştir. Olumsuz etkileri olarak czetle kük çocuklara bakmakta zorlandıkları, gocukları okula gjöüüp getirmede, okulun faaliyetlerine katılmada zorluklarla karşılaştıkları belirtilmiştir. Hastaların destek amacı ile sağlık çalışanlarına ve kendi ailelerine başvurdukları grlnüşür. Ayrıca çalışma sonucunda Crohn hastalarının yaşam kalitesi, ÜK hastalarınınkinden daha düşük bulunmuştur (66).
Bizim çalışmamızda hastaların ÜK veya Crohn hastası olmaları açısında değerlendirme yapıldığında Crohn hastalarının daha fazla sigara içtikleri (p=0,000), diğer hastalıklarının sayısının daha az olduğu (p=0,008), daha fazla ameliyat geçirdikleri (p=0,010), ve son iki yılda hastaneye yatışlarının daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Bunun sebebini Crohn Hastalığının cerrahi tedaviyi daha fazla gerektirmesinden kaynaklanabileceği değerlendirilmektedir (38).
Crohn hastalarının anksiyete ve depresyon seviyelerinin daha fazla, fiziksel fonksiyon, fizyolojik rol güçlüğü, vitalite, emosyonel rol güçlüğü boyutlarında yaşam kalitesinin daha düşük olduğu, ancak bu farkların istatiksel olarak anlamlı seviyeye ulaşmadıkları tespit edilmiştir. Daha fazla hasta ile yapılacak çalışmalarda literaüe uygun olarak bu farkların istatiksel olarak anlam kazanabileceği değerlendirilmektedir
Smolen ve Tobb yaptıkları çalışmada İBH’lı hastaların yaşam kalitesi ile kendine bakabilme yetenekleri arasında ilişki olup olmadığını araştırmışlardır. 34 İBH (21 E, 13K) hastasına kendine yetebilme oçeği (ASA-A scale) ve IBDQ oçeği uygulamışlardır. Hastaların cinsiyet, medeni hal, yaş, eğitim seviyesi, hastalığın tanı yılı, gelir düzeyi, kullandığı ilaç sayısı ve başta kronik hastalıklarının olup olmadığını sorgulamışlardır. Çalışma sonucunda yaşam kalitesi ile kendi kendine bakabilme yeteneği arasında istatiksel olarak anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Ayrıca yaşam kalitesi ile demografik faktörler arasında da anlamlı bir ilişki bulunamamıştır. Çalışmaya katılan 34 hastanın yaşam kalitesi ve kendi kendine bakabilme yeteneği yüksek olarak saptanmış olup bunun sebebinin ise hastaların eğitim seviyelerinin yüksek olması ile ilişkili olabileceği belirtilmiştir (69).
Bizim çalışmamızda İBH hastalarının yaşam kalitesine demografik faktörler açısından bakıldığında; erkeklerin fizyolojik rol gçüsü ve ağrı boyutunda; bekâr hastaların fizyolojik rol gçüğj ve fiziksel fonksiyon boyutunda; eğitim seviyesi yüksek
hastaların fizyolojik rol gğüü fiziksel fonksiyon ve ağrı boyutunda yaşam kalitelerinin daha yüksek olduğu gözlenmiştir.
Guaasoraa ve ark. 94 Crohn hastası ve eşit sayıda yaş ve cinsiyet oranına sahip 94 kontrol grubu arasında yaşam kalitesi açısından fark olup olmadığını araştırmışlardır. Çalışmalarında Mc Master IBDQ23 ölçeğini kullanmışlar, ölçeğin barsakla ilgili olan sorularını hastalara ve kontrol grubuna uygulamamışlardır. Hastaların yaşam kalitesinin kontrol grubundan anlamlı olarak düşük olduğu saptanmıştır. Ayrıca remisyonda olan hastaların yaşam kalitesi, relapsta olan hastaların yaşam kalitesinden anlamlı olarak yüksek saptanmıştır (70). Yapılan başka çalışmalarda da benzer sonuçlar elde edilmiştir (71). Çalışmaya alınan 17 stomalı veya ileorektal anostomozlu hastanın yaşam kalitesinde stoma veya ileorektal anostomoz olmayan hastalar göre anlamlı bir fark bulunamamıştır.
Benzer şekilde bizim çalışmamızda da hastalığı remisyonda olan hastaların yaşam kalitesi, relapsta olan hastaların yaşam kalitesinden anlamlı olarak yüksek saptanmıştır.
Zaag Loonen ve Ark. IBD’li bireylerde yaşam kalitesi ve başa çıkma stratejilerini karşılaştırmayı amaçlamışlardır. Metot olarak genel başa çıkma ölçeği, hastalıkla ilgili başa çıkma ölçeği ve IBDQ ölçeğini hastalara uygulamışlardır. Sağlıklı bireylerin normatif verileri bulunduğundan dolayı çalışmaya kontrol grubu dâhil edilmemiştir (71).
Çalışmaya 65 İBD’li (33 Crohn, 30ÜK, 2 indetermine kolit) hasta câhil edilmiştir. İBD’li kendi çinde yapılan istatiksel incelemesinde bayanların daha düşük yaşam kalitesine sahip olduğu, hastalık aktivitesi yüksek olanların daha düşük yaşam
kalitesine sahip olduğu grimüşür. Bizim çalışmamızda da bayanların fizyolojik rol gçüü1 ve ağrı boyutunda; yaşam kalitelerinin daha düşük olduğu gözlenmiştir.
Aynı çal ışmada İBD’li hastaların yaşı ile yaşam kalitesi arasında anlamlı bir ilişki saptanmamıştır. ÜK ve Crohn hastalarının yaşam kalitesi arasında fark saptanmamıştır. İBD’li hastaların sağlıklı diğer bireylerden daha düşk yaşam
kalitesine sahip oldukları ve genel olarak problemlerle başa çıkmada kaçınma stratejilerini daha fazla kullandıkları görülmüştür.
Mussel ve ark. yaptığı çal ışmada 28 İBH’lı hastanın bilişsel davranışçı tedavi ile psikolojik stresinin azaltılması amaçlanmıştır. Hastalar ile ayda bir olmak üzere
toplam 12 kez göüşme yapılmıştır. psikolojik stresin semptomlarını değerlendirmek çin semptom kontrol listesi, depresyon ve anksiyete dt^ekleri kullanmışlardır. Tedavi ile birlikte ezellikle bayanların depresif semptomlarında azalma gözlenmiştir. Tedavi sonrasında ÜK’li hastaların hastalık kaynaklı anksiyetelerinde azalma göüüken Crohn’lu hastaların anksiyetesinde azalma göimemi ştir (72).
Çalışmamızda evli olan hasta grubunda depresyon bekârlara göre istatiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur(p=0,001). Evli olan insanlarda sosyal sorumluluğun fazla olmasının depresyonu arttırmış olabileceği düşünülmektedir.
Hastalar cinsiyet açısından değerlendirildiğinde, kadınlarda depresyonun erkeklerden daha yksek olduğu saptanmıştır. Ancak korelasyon testine göre ykseklik istatiksel açıdan anlamlı bulunurken, t-testine göe istatiksel açıdan anlamlı bulunmamıştır. Kadınların sosyal yaşamda hem eş hem anne rolüstlenmeleri, hem de çalışma hayatında yer almaları nedeniyle daha fazla strese maruz kaldıkları ve bu yjzden de dahaçok depresyona girdikleri diürülmektedir.
Son araştırmalar göstermiştir ki, hastaların tedavi sürecinde daha fazla bilgilendirilmesi ve sürece dâhil edilmesi, hastanın tatminini artırmakta, tedaviden daha iyi sonuçlar elde edilmesine ve sağlık kaynaklarının daha etkin bir şekilde kullanılmasını sağlamaktadır (73).
Hastaların eğitim seviyesi arttıkça depresyonun azaldığı gözlenmi ştir. Hastanın eğitim seviyesi arttıkça, ki şinin hastalığa ait bilgisi artmakta ve ona bağlı olarak depresyonunun azaldığı Güşmlmektedir. Ayrıca, doktorun hastalık hakkında kişiyi yeterince bilgilendirmesi de depresyonu azaltacaktır. Cinsiyetle ilgili bulgular da göz öüne alındığında, doktorların özellikle eğitim seviyesi düşük ve bayan hastalara, hastalıkları ile ilgili ne kadar çok bilgilendirme yaparlarsa, hastaların depresyonunun da o oranda azalacağı düşünülmektedir.
Pallis ve ark. 50 İBH (33JK, 17 Crohn)’lı hastaya kısa IBDQ oçeği ve kendi hazırladıkları yaşam kalitesi öpğini uygulamışlardır. Crohn’lu hastaların ÜK hastalarından daha düşük yaş ortalamasına, daha yüksek eğitim düzeyine sahip oldukları, sigara içme sıklığının daha yüksek olduğu saptanmıştır. Ayrıca Crohn hastalığının kadınlarda erkeklerden daha sık olduğu saptanmıştır (74).
Sigara çlmesi Crohn hastalığının gelişiminde çevresel risk faköü olarak karşımıza çıkmaktadır ve sigara çsnlerde hastalığın seyri daha ktıolmaktadır. Buna karşın sigara ÜK çin koruyucu bir faktör olarak karşımıza çıkmakta ve sigara çmeyen/b ırakanlarda daha fazla göümektedir (15).
Bizim çalışmamızda da hastaların sigara içip içmemelerine göre hastalar arasındaki farklar incelendiğinde, depresyonda olanların, Crohn hastalarının, eğitim seviyesi düşük hastaların, erkeklerin ve evli hastaların daha çok sigara içtikleri tespit edilmiştir.
Serle ve Bennett 1990-2000 yılları arasında yayınlanan, İBH ve psikolojik faktörler aras ındaki ilişkileri inceleyen makaleleri gözden g^rmi şlerdir. Araştırmaların genellikle 3 konuüzerinde yoğunlaştığını belirtmişlerdir (75):
– İBH’ın iyileşmesi veya alevlenmesi ile psikolojik stres arasındaki ilişki,
– İBH semptomolojisi ile anksiyete ve depresyon arasındaki ilişki,
– Psikolojik tedavinin İBHüzerindeki etkisi.
Çalışmaları eleştirisel olarak inceleyerek iki ana sonuca ulaşmışlardır:
İBH semptomlarının alevlenmesinde günlük yaşanan zorlukların büyük yaşam olaylarından daha çok etkili olduğu gözlenmiştir.
Hastalıklardaki alevlenmeler hastanın psikolojisini etkilemekte, anksiyete ve depresyonunu artırmaktadır. Dolayısıyla iki aşamalı bir süreç ortaya çıkmaktadır. Günük yaşanan zorluklardan kaynaklanan stres hastalığı alevlendirmekte, o da hastanın anksiyete ve depresyonunun artırmaktadır.
İBH ortalama yaşam süresini kısaltmamakla birlikte hastaların gjnük yaşamlarını ve yaşam kalitelerini etkilemekte, endişe ve korkularını artırmaktadır. Hastaların karşılaştıkları problemlerin ağırlığı, hastaların eşleri, aileleri, doktorları tarafından yeterince anlaşılamamaktadır. Hastanın fiziksel problemleri hastalık Aktivite indeksleri ile öçüken, duygusal ve sosyal problemleri yaşam kalitesi ö£kleri ile öümektedir. Hastalığın ağırlığı arttıkça yaşam kalitesi düşmektedir. Buna ilave olarak anksiyete ve depresyon grlme s ıklığı artmakta, bu da yaşam kalitesini daha çok cüşrımektedir (73).
Bizim çalışmamızda, depresyon değişkeni incelendiğinde, sigara kullananlarda, son altı ay içinde hastalığının aktivasyon sayısı fazla, HAİ’si yüksek, hastalığı aktive olan, anksiyetesi yksek, bayan hastalarda depresyonun daha fazla olduğu göçmektedir. Buna karşın eğitim seviyesinin yükselmesiyle ve yaşam kalitesinin artmasıyla depresyonun azaldığı gözlenmiştir.
Bizim çalışmamızda anksiyete değişkeni incelendiğinde, son altı ay çinde hastalığının aktivasyon sayısı fazla, depresyonda olan, bayan hastalarda anksiyetenin daha fazla olduğu götürmektedir. Buna karşın eğitim seviyesinin yükselmesiyle ve yaşam kalitesinin artmasıyla anksiyetenin azaldığı gözlenmiştir.
Çalışmamızda eğitim seviyesi arttıkça anksiyetenin azaldığı grlmüştü. Hastanın eğitim seviyesi arttıkça, ki şinin hastalığa ait bilgisi artmakta ve ona bağlı olarak anksiyetesinin azaldığı djşnlmektedir. Ayrıca, doktorun hastalık hakkında hastayı yeterince bilgilendirmesi de anksiyeteyi azaltacaktır.
Çalışmamızda son altı ay çinde aktivasyon sayısını artmasıyla anksiyetenin arttığı gjrlmektedir. Hastalığın aktivasyon (öneminde semptomların daha şiddetli ve gok sayıda olması nedeniyle anksiyetenin artmış olabileceği djşnlmektedir. Hastalığın remisyonda veya aktivasyonda olması anksiyeteyi etkilemekte ancak bu istatiksel olarak anlamlı seviyeye ulaşmamaktadır (p=0,07).
Anksiyete ve depresyon biçok çalışmada olduğu gibi birlikteliği çok sık gözlenen psikiyatrik rahatsızlıklardır. bizim çalışmamızda da hastanın depresyonda olup olmaması ve depresyon derecesiyle anksiyete arasında yüksek derecede korelasyon olduğu gözlenmiştir.
Çalışmamızda hastanın anksiyetesinin artmasıyla yaşam kalitesinin özellikle mental sağlık r: -0,622) anlamlı olarak cüşüğ gizlenmektedir. Anksiyete kişinin bedensel ve ruhsal fonksiyonlarını etkilediği için yaşam kalitesini düşürdüğü (üşnlmektedir.
Yapılan analizlerde bayanlarda anksiyete seviyesinin erkeklerden daha yüksek olduğu gximLştjr. Yukarıda değinilen eğitim seviyesi ile ilgili bulgular da göz Ğfiüne alındığında, doktorların özellikle eğitim seviyesi düşük ve bayan hastalara, hastalıkları ile ilgili ne kadar çok bilgilendirme yaparlarsa, hastaların anksiyetesinin de o oranda azalacağı düşünülmektedir
SONUÇ
İnflamatuvar Barsak Hastalığı (İBH) idiopatik ve kronik bir barsak inflamasyonu olup, remisyon ve relapslarla seyreder. Kronik hastalıklar arasında önemli bir yer tutan İBH, bireylerin aktif yaşamlarını, sosyal fonksiyonlarını ve fonksiyonel kapasitelerini etkilediğinden, yaşam kalitesi sonuçları önemli göstergeler olarak kabul edilmektedir.
Yaptığımız çalışmada çoğunlukla bilimsel literaürle uyumlu, kimi hususlarda da farklı sonuçlar elde edilmiştir.
Çalışmamızda hastaların ÜK veya Crohn hastası olmaları açısında değerlendirme yapıldığında Crohn hastalarının daha fazla sigara içtikleri, diğer hastalıklarının sayısının daha az olduğu, daha fazla ameliyat geddikleri ve son iki yılda hastaneye yatışlarının daha fazla olduğu tespit edilmiştir. Bunun sebebinin Crohn Hastalığının cerrahi tedaviyi daha fazla gerektirmesinden kaynaklanabileceği değerlendirilmektedir.
Crohn hastalarının anksiyete ve depresyon seviyelerinin daha fazla, yaşam kalitesinin daha düşük olduğu, ancak bu farkların istatiksel olarak anlamlı seviyeye ulaşmadıkları tespit edilmiştir.
Çal ışmamızda İBH hastalarının yaşam kalitesine demografik faktörler açısından bakıldığında; erkeklerin; bekâr hastaların; eğitim seviyesi yüksek hastaların yaşam kalitelerinin daha yksek olduğu gizlenmiştir.
Çalışmamızda hastalığı remisyonda olan hastaların yaşam kalitesi, relapsta olan hastaların yaşam kalitesinden anlamlı olarak yüksek saptanmıştır.
Çalışmamızda evli olan hasta grubunda depresyon bekârlara göre istatiksel olarak anlamlı derecede yüksek bulunmuştur. Evli olan insanlarda sosyal sorumluluğun fazla olmasının depresyonu arttırmış olabileceği düşünülmektedir.
Hastalar cinsiyet açısından değerlendirildiğinde, kadınlarda depresyonun erkeklerden daha yksek olduğu saptanmıştır. Kadınların sosyal yaşamda hem eş hem anne roüüstlenmeleri, hem de çalışma hayatında yer almaları nedeniyle daha fazla strese maruz kaldıkları ve bu yüzden de daha çok depresyona girdikleri cüürülmektedir.
Hastaların eğitim seviyesi arttıkça depresyonun azaldığı gözlenmi ştir. Cinsiyetle ilgili bulgular da gözörüne alındığında, doktorların özellikle eğitim seviyesi düşük ve bayan hastalara, hastalıkları ile ilgili ne kadar çok bilgilendirme yaparlarsa, hastaların depresyonunun da o oranda azalacağı düşünülmektedir.
(Çlışmamızda hastaların sigara içip içmemelerine göre hastalar arasındaki farklar incelendiğinde, depresyonda olanların, Crohn hastalarının, eğitim seviyesi düşük hastaların, erkeklerin ve evli hastaların daha çok sigara içtikleri tespit edilmiştir.
Çalışmamızda, depresyon değişkeni incelendiğinde, sigara kullananlarda, son altı ay çnde hastalığının aktivasyon sayısı fazla, HAİ’si yksek, hastalığı aktive olan, anksiyetesi yksek, bayan hastalarda depresyonun daha fazla olduğu göülmektedir. Buna karşın eğitim seviyesinin yükselmesiyle ve yaşam kalitesinin artmasıyla depresyonun azaldığı gözlenmiştir.
Bizim çalışmamızda anksiyete değişkeni incelendiğinde, son altı ay çinde hastalığının aktivasyon sayısı fazla, depresyonda olan, bayan hastalarda anksiyetenin daha fazla olduğu göülmektedir. Buna karşın eğitim seviyesinin yükselmesiyle ve yaşam kalitesinin artmasıyla anksiyetenin azaldığı gözlenmiştir.
Çalışmamızda eğitim seviyesi arttıkça anksiyetenin azaldığı grlnüşü. Hastanın eğitim seviyesi arttıkça, ki şinin hastalığa ait bilgisi artmakta ve ona bağlı olarak anksiyetesinin azaldığı diürülmektedir. Ayrıca, doktorun hastalık hakkında hastayı yeterince bilgilendirmesi de anksiyeteyi azaltacaktır.
Doktorların hastalarıyla yaptıkları göüşmelerde, hastalarının fiziksel sorunlarını ifade etmelerinin yanında, kendilerini nasıl hissettiklerini ve ruhsal durumlarını da ifade etmeleri yjnnde cesaretlendirmeleri, gerektiğinde hastalarını psikiyatri hekimine yönlendirmeleri gerekmektedir. Bu şekilde hastaların gizli kalmış anksiyete ve depresyonu teşhis ve tedavi edilebilir.Çal ışmamızdan da çıkan sonuçlar ışığında, hastaların anksiyete ve depresyonunun azalması ile hastalıklarının remisyona girmesinin kolaylaşacağı söylenebilir. Bu yzden de İBH hastalarına, hastalık tanısı konulduktan sonra, anksiyete ve depresyon öçeklerinin rutin olarak uygulanmasının ve ölüklerde kesme değerinin üzerinde puan alan hastaların psikiyatri hekimine yönlendirilmelerinin uygun olacağı değerlendirilmektedir.
HASTANE ANKSİYETE ve DEPRESYON ÖLÇEĞİ
ÖLÇEĞİN ÖZELLİKLERİ
(çüş Nitelik: Hastada anksiyete ve depresyon yöründen riski belirlemek, düzeyini ve şiddet değişiminiöçmek.
<9* Tüt kendini değerlendirmedçeği
Uygulanacak grup: Bedensel hastalığı olan hastalar ve birinci basamak sağlık hizmetine başvuranlar.
Kapsamı: toplam 14 soru çermekte ve bunların yedisi (tek sayılar) anksiyeteyi ve diğer yedisi çift sayılar) depresyonuöçmektedir. DötüLikert tipiöjim sağlamaktadır. Materyal: HastalaröçeğinLkerine işaretleyerek yanıt verirler.
UYGULAMA İÇİN PRATİK BİLGİLER
Uygulama: kısa ve tartışılabilir olması nedeniyle uygulanması kolaydır ve hastalar kendi başlarına doldururlar.
Yrıerge: Yönergesi öçeğin başında vardır ve hastalara doldururken kendi durumlarına ençok uyan maddeyi işaretlemeyi belirtir.
Puanlama: Her maddenin puanlaması değişik bçimdedir: 1, 3, 5,6, 8, 10, 11 ve 13jnaü maddeler giderek azalan şiddet gösterirler ve puanlama 3, 2, 1, 0 bçimindedir. (îte yandan 2, 4, 7, 9, 12 ve 14:naümaddeler ise 0, 1, 2, 3 bçiminde puanlanırlar. Alt deklerin toplam puanları bu madde puanlarının toplanması ile elde edilir. Anksiyete altöçeği çin 1, 3, 5, 7, 9, 11 ve 13jn(ümaddeler toplanırken; depresyon alt^;;eği çin 2, 4,
6, 8, 10, 12 ve 14ri(ümaddelerin puanları toplanır.
Yorumlama: Türkiye’de yapılan çalışma sonucunda anksiyete alt cöjeği çin kesme puanı 10/11, depresyon alt öçeği çin ise 7/8 bulunmuştur. Buna gre bu puanların üzerinde alanlar risk altında olarak değerlendirilirler.
Uygulayıcının niteliği:Qellik yok
HAD ÖLÇEĞİ
Hasta adı Soyadı Tarih
Bu anket sizi daha iyi anlamamıza yardımcı olacak. Her maddeyi okuyun ve son birkaç giüüıü göz dründe bulundurarak nasıl hissettiğinizi en iyi ifade eden cevabın yanındaki kutuyu işaretleyin. Cevabınız için çok düşünmeyin, aklınıza ilk gelen cevap en doğrusu olacaktır.
1) Kendimi gergin, ‘patlayacak gibi’ hissediyorum.
Çoğu zaman Birçok zaman Zaman zaman, bazen Hiçbir zaman
2) Eskiden zevk aldığım şeylerden hala zevk alıyorum.
Aynı eskisi kadar Pek eskisi kadar değil Yalnızca biraz eskisi kadar Neredeyse hç eskisi kadar değil
3) Sanki köübir şey olacakmış gibi bir korkuya kapılıyorum
Kesinlikleöyle ve oldukça da şiddetli Evet, amagok da şiddetli değil Biraz, ama beni endişelendiriyor Hayır, hiçiyle de ğil
4) Gülebiliyorum ve olayların komik tarafını gerebiliyorum.
Her zaman olduğu kadar Şimdi pek o kadar değil Şimdi kesinlikle o kadar değil Artık hç değil.
5) Aklımdan endişe verici djşjnceler geçiyor
Çoğu zaman Birçok zaman
Zaman zaman, amagok sık değil Yalnızca bazen
6) Kendimi neşeli hissediyorum.
Hiçbir zaman Sık değil Bazen Çoğu zaman
7) Rahat rahat oturabiliyorum ve kendimi gevşek hissediyorum
Kesinlikle Genellikle Sık değil Hiçbir zaman
8) Kendimi sanki durgunlaşmış gibi hissediyorum
Hemen hemen her zaman Çk s ık Bazen Hçbir zaman
9) Sanki çim pır pır ediyormuş gibi bir tedirginliğe kapılıyorum
Hçbir zaman Bazen Oldukça sık
Çk s ık
10) ş göürüıüme ilgimi kaybettim.
Kesinlikle
Gerektiği kadarözen göstermiyorum Pek o kadarözen göstermeyebiliyorum Her zamanki kadar ilgi gösteriyorum
11) Kendimi sanki hep bir şey yapmak zorundaymışım gibi huzursuz
hissediyorum
Geçekten deçok fazla Oldukça fazla Çk fazla değil Hç değil
12) Olacakları zevkle bekliyorum.
Her zaman olduğu kadar Her zamankinden biraz daha az Her zamankinden kesinlikle daha az Hemen hemen hiç
13) Aniden panik duygusuna kapılıyorum.
Geçekten deçok sık Oldukça sık Çk s ık değil Hçbir zaman
14) İyi bir kitap, televizyon ya da radyo programından zevk alabiliyorum.
Sıklıkla
Bazen
Pek sık değil Çk seyrek
Hasta adı soyadı:
SF 36
- 1. Genel olarak sağlığınız için aşağıdakilerden hangisini söyleyebilirsiniz?
a) Mükemmel b) Çok iyi c) İyi d) Orta e) Kötü
- 2. Bir yıl öncesiyle karşılaştırdığınızda, şimdi genel olarak sağlığınızı nasıl değerlendirirsiniz?
a) Bir yıl öncesine göre çok daha iyi
b) Bir yıl öncesine göre biraz daha iyi
c) Bir yıl öncesiyle hemen hemen aynı
d) Bir yıl öncesine göre biraz daha kötü
e) Bir yıl öncesinden çok daha kötü
- 3. Aşağıdaki maddeler gün boyunca yaptığınız etkinliklerle ilgilidir. Sağlığınız şimdi bu etkinlikleri kısıtlıyor mu? Kısıtlıyorsa ne kadar?
Evet, oldukça kısıtlıyor | Evet, biraz kısıtlıyor | Hayır, hiç kısıtlamıyor | |
Koşmak, ağır kaldırmak, ağır sporlara katılmak gibi ağır etkinlikler | |||
Bir masayı çekmek, elektrik süpürgesini itmek ve ağır olmayan sporları yapmak gibi orta dereceli etkinlikler | |||
Günlük alışverişte alınanları kaldırma veya taşıma | |||
Merdivenle çok sayıda kat çıkma | |||
Merdivenle bir kat çıkma | |||
Eğilme veya diz çökme | |||
Bir-iki kilometre yürüme | |||
Birkaç sokak öteye yürüme | |||
Bir sokak öteye yürüme | |||
Kendi kendine banyo yapma veya giyinme |
- Son 10 hafta boyunca bedensel sağlığınızın sonucu olarak, işiniz veya diğer günlük etkinliklerinizde, aşağıdaki sorunlardan biriyle karşılaştınız mı?
Evet Hayır
İş veya diğer etkinlikler için harcadığınız zamanı azalttınız mı?
Hedeflediğinizden daha azını mı başardınız?
İş veya diğer etkinliklerinizde kısıtlanma oldu mu?
İş veya diğer etkinlikleri yaparken güçlük çektiniz mi? (örneğin daha fazla çaba gerektirmesi)
- Son 4 hafta boyunca, duygusal sorunlarınızın (örneğin çökkünlük veya kaygı) sonucu olarak işiniz veya diğer günlük etkinliklerinizle ilgili aşağıdaki sorunlarla karşılaştınız mı?
Evet Hayır
İş veya diğer etkinlikler için harcadığınız zamanı azalttınız mı?
Hedeflediğinizden daha azını mı başardınız?
İşinizi veya diğer etkinliklerinizi her zamanki kadar dikkatli yapamıyor muydunuz?
- Son 4 hafta boyunca bedensel sağlığınız veya duygusal sorunlarınız, aileniz, arkadaş veya komşularınızla olan olağan sosyal etkinliklerinizi ne kadar etkiledi?
a) Hiç etkilemedi
b) Biraz etkiledi
c) Orta derecede etkiledi
d) Oldukça etkiledi
e) Aşırı etkiledi
- Son 4 hafta boyunca ne kadar ağrınız oldu?
a) Hiç b) Çok hafif c) Hafif d) Orta e) Şiddetli f) Çok şiddetli.
- Son 4 hafta boyunca ağrınız, normal işinizi (hem ev işlerinizi hem ev dışı işinizi düşününüz) ne kadar etkiledi?
a) Hiç etkilemedi
b) Biraz etkiledi
c) Orta derecede etkiledi
d) Oldukça etkiledi
e) Aşırı etkiledi
- Aşağıdaki sorular sizin son 4 hafta boyunca neler hissettiğinizle ilgilidir. Her soru için sizin duygularınızı en iyi karşılayan yanıtı, son 4 haftadaki sıklığını göz önüne alarak, seçiniz.
Her
zaman |
Çoğu
zaman |
Oldukça | Bazen | Nadiren | Hiçbir
zaman |
|
Kendinizi yaşam dolu hissettiniz mi? | ||||||
Çok sinirli bir insan oldunuz mu? | ||||||
Sizi hiçbir şeyin neşelendiremeyeceği kadar kendinizi üzgün hissettiniz mi? | ||||||
Kendinizi sakin ve uyumlu hissettiniz mi? | ||||||
Kendinizi enerjik hissettiniz mi? | ||||||
Kendinizi kederli ve hüzünlü hissettiniz mi? | ||||||
Kendinizi tükenmiş hissettiniz mi? | ||||||
Kendinizi mutlu hissettiniz mi? | ||||||
Kendinizi yorgun hissettiniz mi? |
- Son 4 hafta boyunca bedensel sağlığınız veya duygusal sorunlarınız sosyal etkinliklerinizi (arkadaş veya akrabalarınızı ziyaret etmek gibi) ne sıklıkta etkiledi?
a) Her zaman b) Çoğu zaman c) Bazen d) Nadiren e) Hiçbir zaman
11. Aşağıdaki her bir ifade sizin için ne kadar doğru veya yanlıştır? Her bir ifade için en uygun olanını işaretleyiniz.
|
Puanlama |
8. a |
aynı zamanda madde 7’de 1 ise | ||
1. a |
5 |
a |
5 | |
b |
4.4 |
b |
4 | |
c |
3.4 |
c |
3 | |
d |
2 |
d |
2 | |
e |
1 |
e |
1 | |
2. a |
5 | 9. a, e, d ve h için; | ||
b |
4 |
a |
6 | |
c |
3 |
b |
5 | |
d |
2 |
c |
4 | |
e |
1 |
d |
3 | |
3. a |
1-2-3 | 1= evet çok zorluyor |
e |
2 |
b |
1-2-3 | 2= evet biraz zorluyor |
f |
1 |
c |
1-2-3 | 3= hayır hiç zorlamıyor | b, c, f, g ve i için; | |
d |
1-2-3 |
a |
1 | |
e |
1-2-3 |
b |
2 | |
f |
1-2-3 |
c |
3 | |
9 |
1-2-3 |
d |
4 | |
h |
1-2-3 |
e |
5 | |
i |
1-2-3 |
f |
6 | |
j |
1-2-3 |
10. a |
1 | |
4. a |
1-2 | 1= evet |
b |
2 |
b |
1-2 | 2= hayır |
c |
3 |
c |
1-2 |
d |
4 | |
d |
1-2 |
e |
5 | |
5. a |
1-2 | 1= evet | 11. a ve c için; | |
b |
1-2 | 2= hayır |
a |
1 |
c |
1-2 |
b |
2 | |
6. a |
5 |
c |
3 | |
b |
4 |
d |
4 | |
c |
3 |
e |
5 | |
d |
2 | b ve d için; | ||
e |
1 |
a |
5 | |
7. a |
1 ise 6 |
b |
4 | |
b |
2 ise 5,4 |
c |
3 | |
c |
3 ise 4,2 |
d |
2 | |
d |
4 ise 3,1 |
e |
1 | |
e |
5 ise 2,2 | |||
f |
6 ise 1 |
Ölçeğin Puanının Hesaplanması:
En Düşük Ham Puan | Olası
Ham Puan |
|
Fiziksel fonksiyon: 3a+3b+3c+3d+3e+3f+3g+3h+3i+3j |
10 |
20 |
Rol güçlüğü (fiziksel): 4a+4b+4c+4d |
4 |
4 |
Ağrı:
7+8 |
2 |
10 |
Genel sağlık: 1+11a+11b+11c+11d |
5 |
20 |
Vitalite (enerji): 9a+ge+9g+9i |
4 |
20 |
Sosyal fonksiyon: 6+ 10 |
2 |
8 |
Rol güçlüğü (emosyonel): 5a+5b+5c |
3 |
3 |
Mental sağlık: 9b+9c+9d+9f+9h |
5 |
25 |
Sonuçta her alt öçek çim ayrı ayrı puanlar elde etmek olanaklıdır. SF-36 sağlık durumunun olumsuz olduğu kadar olumlu yönlerini de değerlendirmektedir. Alt (çeklerin puanları sıfır ile 100 arasında değişmektedir ve yksek puan iyi sağlık durumunu gdstermektedir.Geğ in toplam puanının hesaplanması söz konusu değildir.
KAYNAKLAR
- İLİÇİN, G., BİBEROĞLU, Kadir; SÜLEYMANLAR, Gültekin; ÜNAL, İç .Hastalıkları;. Güneş Kitapevi, Ankara, 2003, 2nci Baskı, Cilt-1, s1577-1590.
- TUZCU, Muzaffer(Ed.), Cecil Essentials of Medicine, Nobel Tıp Kitabevi, 4.ncü baskı, 2000, s299-303.
- SANDS, A From Symptoms To Diagnosis: Clinical Distinctions Among Various Forms Of İntestinal İnflammation. Gastroenterology. 2004, 126, 1518-1512.
- BURKE, M Patrick, Correlates of Depression in New Onset Pediatric IBD, Child Psychatry and Human Development Vol:24, Yaz, 1994, 275-282
- LOFTUS E,V Jr (2004) Clinical epidemiology of inflammatory bowel disease: Incidence, prevalence andenvironmental influences. Gastroenterology. 126, s1504-1517.
- VERMEİRE, S; RUTGEERTS, P. Current status of genetics research in IBD, Genes and Immunity, 2005, 6, 637-645
- ARDİZZONE S, BİANCHİ P, G. Inflammatory bowel disease, new insights into pathogenesis and treatments, Journal of Internal Medicine. 2002, 252, s475-496.
- SATSANGİ J ve ark., The prevalence of inflammatory bowel disease in families of patients with Crohn’s disease. European Joumal of Gastroenterology and Hepatology 1994, 6, s413-416
- BRAUNWALD, E; KASPER, D.l.; HAUSER, S.L.; LONGO, D.L.; JAMESON, J.L.. HARRISON İç Hastalıkları Prensipleri,Çeviri Editörü Prof.Dr.Yahya Sağlıker, Nobel Tıp Kitabevi, 2004, Cilt-2, s1679-1692
- BERKOW, Robert (Ed.), The Merck Manual of Medical Information, Merck research Labs, 1997, s527-532.
- BRAUNWALD, E; KASPER, D.l.; HAUSER, S.L.; LONGO, D.L.; JAMESON, J.L.. HARRISON’s Principles of Internal Medicine, 15th International edition. 2001,V:2, s1679-1692.
- ORHOLM, M ve ark., Concordance of Inflammatory Bowel Disease among Danish Twins: Results of a Nationwide Study, Scandinavian Journal of Gastroenterology, 2000 (10), 1075-1080.
- ÖKTEN, Atilla(Ed.); Gastroenterohepatoloji, Nobel Tıp Kitabevi, 2001, s189-211.
- YAZICI, H., HAMURYUDAN, V., SONSUZ, A. Cerrahpaşa İç Hastalıkları, İstanbul Medikal Yayıncılık, 2005, s819-827.
- SUTHERLAND L,R ve ark., Effect of cigarette smoking on recurrence of crohn’s disease. Gastroenterology. 1990, 98, s1123-1128.
- PROBERT C, S, J ve ark., Epidemiology study of ulcerative proaocolttis in Indian migrants and the indigenous population of Leicestershire. Gut.1992, 33, 5, s687- 693.
- ÖZKAN, T ve ark., Ülseratif kolitli bir olguda akciğer tutulumu: Olgu sunumu, Bursa Devlet Hastanesi Bülteni, 1997,13(2):113-116.
- TRAVİS SPL, Predicting outcome in severe ulcerative colitis. Digestive and Liver Disease. 2004, 36, s448-449
- EZEL, A ve ark., İnflamatuvar barsak hastalıklarında anti-nötrofilik sitoplazmik antikorun özellikleri, Turkish Journal of Gastroenterology, 1997, 8(4), s434-439
- JOEL E D, M. ve APPLEYARD M, Investigating IBD in the 21st Century, CDIC01 4/3/06
- ERTUĞRUL, M. ve ark., Böbrek hücreli karsinom gelişen bir ülseratif kolit olgusu, Turkish Journal of Gastroenterology, 1997, 8(2), s257-259
- BÖLÜKBAŞ, F.F ve ark., Ülseratif kolitte sistemik belirtiler, Medical Network Klinik Bilimler ve Doktor, 1997, 3(4), s478-480
- SU CG ve ark., Extraintestinal manifestations of inflammatory bowel disease. Gastroenterology Clinics of North America. 2002, 31, 1, s307-32
- KARAN, M. A ve ark., Ülseratif kolit seyrinde gelişen Sweet sendromu (Olgu sunumu), İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Mecmuası, 2000, 63(1), s82- 85.
- ÖZCAN, H ve ark.,Ülseratif kolit ve hipertiroidi ile birlikte görülen piyoderma gangrenozum olgusu, İnönü Üniversitesi Turgut Özal Tıp Merkezi Dergisi, 1999, 6(1), s65-68.
- DAĞLI, Ü ve ark., İnflamatuvar barsak hastalıklarında oküler Komplikasyonlar, Turkish Journal of Gastroenterology, 1997,8(2), s222-225.
- DAĞLI, Ü ve ark., Inflamatuvar barsak hastalığında kemik mineral dansitesi, Turkish Journal of Gastroenterology, 1997,8(3):295-299.
- UÇAN, E ve ark., Ülseratif kolitin bronşiektazi, bronşiyolitis obliterans ve invazif pulmoner aspergilloz ile seyreden ilerleyici akciğer tutulumu; Toraks Dergisi, 2001,2(1):44-49
- JOAN, E. Does my patient hava UC or Crohn’s disease? Nursing 2007.Vol:37 N:3 s.30
- HUGOT J, P, Etiology of inflammatory bowel diseases, Intemational Journal of Colorectal Disease. 1999, 14, 1,
- NIGHTİNGALE, A,. Treatment and management of inflammatory bowel disease, primary health care: May 2006, Vol 16 No 41
- Ulcerative Colitis;Canadian Association of Gastroenterology; Monday, February 27, 2006, Scientific session, Fairmont Banff Spring Hotel
- RACHMİLEWITZ D. Coated mesalazine (5-aminosalicylic acid) versus sulphasalazine in the treatment of active ulcerative colitis: a randomised trial.
BMJ 1989;289:82-6.
- SANDBORN WJ, ve ark.; A review of activity indices and efficacy endpoints for clinical trials of medical therapy in adults with Crohn’s disease. Gastroenterology 2002;122:512-30.
- Multı-Sıte Trıal Of Azathıoprıne Dosıng In Crohn’s Dısease; IND# 67, 402 Manual of Operations and Procedures (MOOP) , 2004, Version 8
- PANACCIONE, R; Infleximab for the treatment of Crohn’s disease: Review and indications for clinical use in Canada; Canadian Journal of Gastroenterology,
2001, 15(6), 371-375.
- SANDBORN WJ, ve Ark.; A review of activity indices and efficacy endpoints for clinical trials of medical therapy in adults with Crohn’s disease. Gastroenterology 2002;122:512-30.
- RUTGEERTS, P. A critical assessment of new therapies in IBD. Journal of Gastroenterology and hepatology. 2002, vol:17(Supplement), s176-185.
- KİRSNER JB Non-specific inflammatory bowel disease (ulcerative colitis and Crohn’s disease) after 100 years-what next? Italian Journal of Gastroenterology and Hepatology. 1999, 31, 8, 651-65
- APAYDIN, B. ve ark., Bayram Crohn hastalığında cerrrahi tedavi; Çağdaş Cerrahi
Dergisi, 1998,12(4):202-208.
- PARLAK, E ve ark., Crohn hastalığının postoperatif rekürrensinin önlenmesinde 5-ASA preparatlarının etkinliği (Retrospektif değerlendirme); Turkish Journal of Gastroenterology, 1999,10(3):276-279.
- GÖKSOY, Ertuğrul (Ed.), Aktüel Gastroenteroloji ve Hepatoloji, Bilimsel Medikal Yayıncılık, İstanbul, 2001, s281-285.
- GÜLSEREN, L ve ark., Major depresif bozukluğu olan diabetes mellituslu hastalarda fluoksetin ve paroksetinin depresyon-anksiyete, yaşam kalitesi, yeti yitimi ve metabolik kontrol üzerine etkisi: Tek-kör, karşılaştırmalı bir çalışma; Klinik Psikofarmakoloji Bülteni, 2001,11(1):1-10
- ÖZKAN, Safiye.; Kronik obstrüktif akciğer hastalığında yaşam kalitesi ve fonksiyonel durum; Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi, 2006,9(1):98-103.
- ERDEM, N ve; ERGÜNEY, S; Koroner arter hastalıklarında yaşam kalitesinin ve yaşam kalitesini etkileyen faktörlerin incelenmesi; Atatürk Üniversitesi Hemşirelik Yüksekokulu Dergisi,2005,8(3):1-9
- TANRIKOL, G ve ark., Onkolojik hastalarda yaşam kalitesinin değerlendirilmesi yaşam kalitesinin değerlendirilmesi; Medical Network Klinik Bilimler ve Doktor, 2005,11(2):122-126
- ALTIPARMAK, S ve ark., Gebelerde sosyodemografik özellikler, gebelik sorunları ile yaşam kalitesi ilişkisi; Medical Network Klinik Bilimler ve Doktor, 2005, 11(5), s536-542
- BİLİR, N ve ark., Van ilinde 15 yaş üzeri erkeklerde SF-36 ile yaşam kalitesinin değerlendirilmesi; Türkiye Klinikleri Tıp Bilimleri Dergisi, 2005,25(5):663-668.
- SAĞDUYU, A, ve ark., Hemodiyalize giren ve böbrek nakli yapılan hastalarda ruhsal sorunlar, yaşam kalitesi ve tedaviye uyum; Türk Psikiyatri Dergisi, 2006,17(1):22-31.
- KOÇYİĞİT, H. ve ark.,Kısa Form-36 (KF-36)’nın Türkçe versiyonunun Güvenilirliği ve Geçerliliği. İlaç ve Tedavi dergisi, 1999;12; s102-106.
- ÇELİK, C.H ve ACAR, T.; Kronik Hemodiyaliz Hastalarında Depresyon ve anksiyete düzeylerinin çeşitli değişkenlere göre incelenmesi, Fırat Tıp dergisi, 2007, cilt:12, s:1, s23-27.
- KUT, A. ve ark., Current Aile Hekimliği, Güneş Tıp Kitabevleri, 2007, 599-621.
- KAPLAN, H.I., SADOCK, B.J. (Çev. Ed: ABAY, E); Klinik Psikiyatri, Nobel Tıp Kitabevi,
2004, 159-194.
- KÖROĞLU, E., Psikonozoloji: Tanımlayıcı Klinik Psikiyatri, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2004, 253-268.
- KIRLI, S., Depresyon: Tanı, ayırıcı tanı, komorbidite; Psikiyatri ve Sanat Yayınevi,
2005, 1-62.
- DUDLEY-BROWN, S, Preventıon Of Psychologıcal Dıstress In Persons Wıth Inflammatory Bowel Dısease, Issues in Mental Health Nursing, 2002, 23:403-422.
- AYDEMİR, Ö. ve KÖROĞLU, E., Psikiyatride kullanılan Klinik Ölçekler, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2006, 138-142
- AYDEMİR, Ö. ve KÖROĞLU, E., Psikiyatride kullanılan Klinik Ölçekler, Hekimler Yayın Birliği, Ankara, 2006, 346-353.
- IŞIK, E: Depresyon ve bipolar bozukluklar, görsel sanatlar matbaacılık, Ankara, 2003, s20-32,
- KÖROĞLU, E.(Çeviren), DSM-IV-TR tanı ölçütleri, Hekimler Yayın Birliği, Ankara,
2005, s151-153.
- ÖZGÜVEN, H ve ark., Hastane-anksiyete ve depresyon ölçeğinin bir Ankara örnekleminde geçerlik ve güvenirliği Psikiyatri Psikoloji Psikofarmakoloji Dergisi, 1997,5(3):197-201
- LONE, G.M. Ve ark. How accurate are clinical activitiy indices for scoring of disease acyivity in IBD? Clin Chem Lab Med, 2005; 43 (4): 403-411
- HARVEY, R. F. ve BRADSHAW, J. M., a simple İndex of crohn’s disease activity, Lancet, 1980; 514-515.
- SEO, M. ve ark., An index of disease Activity in Patients with UC, American Journal of Gastroentorology, 1992; 87 (8), s971-975.
- NORDIN, K ve ark., Health-Related Quality of Life and Psychological Distress in a Population-based Sample of Swedish Patients with In flammatory Bowel Disease. Scandinavian Journal of Gastroenterology, 2002 (4), 450-457.
- MUKHERJEE, S. ve ark. An insight into the experiences of parents with IBD. Journal of Advanced Nursing, 2002, 37(4), 355-363
- PACE, F. ve ark. Inflammatory Bowel Disease versus Irritable Bowel Syndrome: a Hospital-based, Case-control Study of Disease Impact on Quality of Life, Scandinavian Journal of Gastroenterology, 2003 (10), 1031-1036.
- LOONEN, H.J. ve ark. Quality of life in paediatric in flammatory bowel disease measured by a generic and a disease-speci fic questionnaire. Acta Pediatr, 2002, 91: 348-354.
- SMOLEN, M.D ve TOPP, R. Self-care agency and quality of life among adults diagnosed with IBD. Quality of life Research, 2001, 10, 379-387.
- GUASSORA, A.D. ve ark. quality of life study in a regional group of patients with crohn disease. Scandinavian Journal of Gastroenterology, 2000 (10), 1068-1073.
- ZAAG-LOONEN, H.J. ve ark. Coping strategies and quality of life of adolescents with IBD. Quality of life Research, 2004, 13, 1011-1019.
- MUSSELL, M ve ark. Reducing Pschological Stress in patients with Ibd by cognitive-behavioural Treatment: exploratory study of effectiveness. Scandinavian Journal of Gastroenterology, 2003 (7), 755-761.
- E. J. IRVINE. Review article: patients’ fears and unmet needs in inflammatory bowel disease. Aliment Pharmacol Ther 2004; 20 (Suppl. 4): 54-59.
- PALLIS, A.G. Ve ark. Validation of a Reliable Instrument (QUOTE-IBD) for Assessing the Quality of Health Care in Greek Patients with Inflammatory Bowel Disease, Digestion 2003;68:153-160.
- SEARLE, A. ve BENNETT, P. Psychological factors and inflammatory bowel disease: a review of a decade of literature. PSYCHOLOGY, HEALTH & MEDICINE, 2001, VOL. 6., NO. 2, 121-130.